Beslenme ya da diyet uzmanı değilim. Bu nedenle sizlere gıda maddelerinin faydalarından söz edecek de değilim. Ağzının yolunu bilen herkes zaten biliyor neyin ne olduğunu; bir canlının yaşayabilmesi için önce yemesi gerektiğini, üstelik de tek yanlı beslenmemesi gerektiğini.
Günümüz koşullarında doğru beslenmenin ilk koşulu nedir?
“Bilinçli olmak” denebilir belki de, yeter mi?
Balığı tezgahta, eti kasap vitrininde, peyniri markette, sebzeyi pazarda, hem de uzaktan gören biri bilinçli olsa ne çıkar ki!
Bunlar gerçeklerdir. Türkiye’de yaşayan insanların bir bölümünün, dünyada yaşayan insanların önemli bir bölümünün yüz yüze olduğu gerçekler. Açlık, yoksulluk, az gelişmiş ülkelerin başının belasıdır.
Pazar artıklarını toplayan, ekmeği çorbaya katık yapan, iftar çadırlarında kuyruk olup doymaya çalışan insanlarımıza karşın yaşam sürüyor, sürecek; hem de her yönüyle.
Sağlıklı yaşamak yalnızca doyunmak ve fiziksel anlamda güçlü, sağlıklı olmak mıdır?
Ruh sağlığımız, psikolojik yanımız ne olacak?
Tam burada sosyal yaşamımız giriyor devreye. Stres atmalarımız, oyalanmalarımız, günümüzü ya da gecemizi değerlendirmelerimiz giriyor. İki dostumuzla, sevdiklerimizle bir sofrada buluşup, iki kadeh rakı içip güzellikleri de, sıkıntıları da, hiç değilse sözle paylaşmak giriyor…
Piknik Yerleri Daha Doğru
Kent yaşamı egzost dumanları içinde, karmaşa içinde geçiyor. Arada bir bile olsa, şöyle kırlara doğru çıkma, bolca oksijen alma gereği duyuyor insan.Yemeğini bir ağacın gölgesinde yemek gibi, kendi elleriyle mangal yapmak gibi bir küçük ayrıcalık arıyor.
Bizim kentimiz bu anlamda oldukça şanslı. “Sanayi kenti” olmasının yanı sıra, aynı zamanda tam bir doğa kenti olarak da adlandırılabilir. İzmit’in gürültüsünden en çok 15 dakika sonra kurtulmanız olasıdır. Denize, göle, dağa ulaşmanızın en uzak yolu yarım saati geçmez.
Tek sorun paradır, ekonomidir. Ulaşım bile çok sorun değildir. Değildir çünkü, Kocaeli’nin en küçük beldesine kadar dolmuşlar çalışmaktadır.
Ya yeme içme, mangal!
Zaten yaşama güçlüğü çeken çoğunluklar, bütçelerinden ne kadar para ayırıp piknik yapabilir, mangal keyfini yaşayabilirler?
Şimdi size tanıtmaya çalışacağım yer gibi bir çok yer var İzmit’te. Korkmadan gidebileceğiniz, kazık yemeyeceğiniz yerlerdir buralar; sade, temiz, damak tadında.
Ziganalı Ali’nin Yeri
İzmit’in Ankara’ya doğru çıkışında, hemen burnunuzun dibinde, meşe ağaçlarının altında, oldukça hoş bir yerdir Ziganalı Ali’nin Yeri. Köseköy’ü, Sapanca sapağını geçin, Özdilek alışveriş merkezinin tam karşısındaki ışıklardan sola girin. Bu giriş zaten Ziganalı Ali’nin bahçesinedir.
Arabanızı rahatça park edersiniz ve tahta perdeli kapıdan, asırlık meşelerin gölgesine girersiniz. Solda tek katlı bir bina vardır. İsterseniz sundurmanın altında oturup yersiniz yemeğinizi, isterseniz meşelerin altına mangal yaktırırsınız, isterseniz kapalı alanda oturursunuz.
Kapalı alanda 50 kişi yemek yiyebilir. Bahçe kısmındaysa 300 – 400 kişilik piknikler düzenlenebilir. Şu kadarını söyleyebilirim ki; özellikle yaz aylarında, İzmit’le Ziganalı Ali’nin Yeri arasında yaklaşık 5 derece kadar bir ısı farkı vardır. Meşe ağaçlarının gölgesinde olması mı, Keltepe’den gelen esintilere açık olması mı, her neyse artık, insanı bunaltmayan bir havası vardır Ziganalı’nın. Ulaşım sorunu sıfırdır, İzmit’in merkezine olan yolunuz en çok 10 dakikadır.
Ne Yemelisiniz
Ziganalı Ali’nin en temel özelliği et yapmasıdır. Siz bakmayın şu anda “Ziganalı Ali’nin Yeri” olduğuna, şimdilerde Sabri Turan çalıştırmaktadır bu güzel mekanı. Ne ki, kurucusu Ziganalı Ali’dir ve Ziganalı Ali Sabri Turan’ın dayısı olur. Rahmetli Ziganalı Ali’ye kimileri “Ziganalı Zehir Ali” dermiş. Bunu sordum Sabri Turan’a. Neden “zehir”ini kaldırdın dedim. Sabri bana;
“Ağabey, kimileri o sözcüğü yanlış anlıyor. Dayımın anısını yaşatıyorum ama, yanlış anlaşılmak da istemiyorum” yanıtını verdi. Bu denli titiz, dikkatli bir işletmeci Sabri Turan.
Bir başka özelliği de yüzünün güleçliği, saygıda kusur etmemesi. Şakaları, esprileri de cabası. Günün hangi saatinde giderseniz gidin, açık alan olmasına karşın, yerlerde sigara izmariti bulamazsınız. Zemin doğaldır, topraktır ama, her yan tertemizdir.
Kuzu pirzola, külbastı, köfte gibi seçenekleriniz var. Sirkeli ya da limonlu bir çoban salatası, yanında torba yoğurdu süsler masanızı. Rakınızı içer, üstüne meyvenizi yersiniz o kadar. Yani, meze kalabalığı ile kafanız karışmaz. Soğuk havalarda kapalı alanda oturacaksınız doğal olarak. Ortada yanan odun sobasının üstünde her zaman kaynayan bir güğüm vardır. En çok 10 dakika içinde taze, mis gibi kokan iki bardak çay da ayrı bir tad verecektir damağınıza.
Tüm bunlar için ne kadar mı ödeyeceksiniz, merak ettiğiniz bu mu?
İki arkadaş gidin, yarım kilo et isteyin, yiyemeyeceğiniz kadar dolu dolu salatanız, yanında kocaman bir tabak torba yoğurdunuz ve bir küçük şişe rakınız gelsin, üstüne de meyvenizi yeyin. Doğaldır ki günün koşullarına göre değişiyor fiyatlar. Yine de şu kadarını söyleyebilirim ki, kazıklanmaktan asla korkmayın. İsterseniz şöyle bir yorum yapayım size. Sabri Turan bana der ki;
“Ağabey, müşteriye hesap pusulasını götürürken rahatsız oluyorum.” Ben bu kadarını söyleyeyim de kalanını siz anlayın artık. Böyle düşüne işletme sahibinin sizi kazıklaması olası mı?
Dedim ya, çok uzak değil Ziganalı Ali’nin Yeri. Üstelik her mevsim ayrı bir güzelliği var. İzmit kavrulurken Ziganalı’da serinlersiniz. Bu aralar havalar güzel gidiyor. Biraz sağlam giyinirseniz bu mevsimde bile dışarıda oturma şansınız var.
Belinde peştemalı, dilinde kendi yöresinin en güzel şivesiyle, sizi her zaman konuk etmeye hazırdır Sabri Turan…