Zeytin ağaçları arasında

Meslekteki tek amacım üretken olmak, kimsenin yapmadığını yapmaktır. Bunlar için eğitimcilik mesleğime sarılırım. Herkesin yaptığını taklit etmenin bir önemi yoktur benim için. Sürekli iyiye, güzele, yeniye koşmak, eğitimde en önemli yoldur. Yirmi beş yıl önce ülkemizin en büyük kolejinde çalışırken okulda kitap fuarı açmak projesini yaşama geçirelim, deyince karşı çıkıldı. Araba fuarı da açabiliriz, diye şakayla karışık dalga da geçildi. Direttim, kurucuyla görüştüm. Ülkemizde benim bildiğim okullarda ilk kitap fuarını gerçekleştirdik. Başka okullarda da açılıyor, ama bizim yaptığımız boyutta yapamadılar. Öyle güzel, içten tepkiler aldık ki, o zamanın gazetelerine göz atmakta yarar var sanıyorum…
Okullarda okuma saati, gülme güldürme adı altında yaratıcılık saatlerini uygulamaya koyduğumuzda okul müdürleri açıklamaları, savunmaları sen yaparsın, diyorlardı bana. Yirmi beş yıl önce düşündüklerim, uyguladıklarımız bakanlık tarafından dillendirilmeye başlandı. Uygulamaları bazı müfettişler göklere çıkardı. Bazıları olmaz, dedi.
2000 yılında Gümüşpala semtinde karne şenliği yaptık. Otuza yakın yazar, şair geldi. Karne alanlara kitaplarını ücretsiz olarak armağan etti. Belediye bandosu ezgileriyle unutulmaz bir gün yaşattı. Ücretsiz makarna, meyve suyu dağıtıldı. Lokmalar verildi. Milli eğitim müdürleri, belediye başkanları, savcılar okulumuza davet edildi. Olmaz böyle güzel bir şey, denen karne şenliği yaptık. İlçe milli eğitim müdür yardımcısı, hakkında soruşturma açacağım, dedi. Açın, dedim. Milli eğitim müdürlerinin de orada olduklarını söyledim. Sustu. Televizyon, basın günlerce şenliğimizi göklere çıkartmıştı…
Emekli olduktan sonra okullardan gelen çalışalım, önerilerine bir bakarız, diyerek karşılık vermedim. Bir yıl sadece kitapla uğraştım. Birkaç okul çağırdı. Gittim görüştüm. Bir okulla tam anlaşmayı imzalıyordum. Bir telefon, gelin görüşelim, biz de sizi arıyorduk. Diretme üzerine okula gittim. İzmir Güzelbahçe’de şirin bir eğitim yuvasıydı. İlklerin okulu olarak anıldı. O sıfat da bana aittir. Okul doğayla iç içeydi. Okula ilk gittiğimde sincaplar daldan dala atlıyordu. Kocaman kertenkeleler ağaçlara tırmanıyordu. Görüntü çok hoşuma gitti. Başka okullardan alabileceğim, ücretin yarısına orayla anlaştım. Çoğu arkadaş, can dostlarım bana çok kızdılar. Ne olduğunu bilmediğin okulda ne işin var, diye. Eğitim nerede olursa olsun, eğitimdir benim için. Yaşlı zeytin ağaçları arasında şirin mi şirin eğitim yuvasında mutlu olacağımı düşündüm. Bir köy okuluna benzetiyordum burayı…
Zeytin ağaçları ölümsüzlüğün simgesi olmuştu binlerce yıl. En eski lezzet, sağlık iksiri olarak bilinmiş zeytin ağaçları. Hemen kafamda bir proje ürettim. İlk yılın ürünleri boşa gitti. İkinci yıl bunların değerlendirilmesi gerektiğini söyledim.
Her zaman olduğu gibi karşı çıkanlar oldu.
Anasınıfı öğretmenleriyle konuştum. Okulun bahçesindeki zeytin ağaçlarından elde edilen zeytinler anasınıfı öğrencileri tarafından salamura yapıldı. Sonra kahvaltılarda yenildi. Bu durum basına yansıyınca başka okullarda buna benzer uygulamalara girdiler. Sonra geldik zeytinlerden yağ çıkartma işlemine. Onlarca ağaçtan elde edilen zeytinyağı özel olarak şişelendi.
Bunlar okul yararına satıldı. Yeni projem ise zeytinyağından sabun üretmekti.
Bu sabunlar, okulda kullanılabilirdi. Okuldan ayrılmak zorunda kaldım.
Zeytin ağaçlarına ülkemizin ünlü kişilerinin adları verelim, dedim. Öyle olsun dercesine kabul edildi. Muzaffer İzgü “ İçimizden Biri”, Nazım Hikmet “ Vatan Şairi”, Rıfat Ilgaz “ Evrenin Koca Çınarı”, İzmir Devlet Senfoni Orkestrası’nın da adları zeytin ağaçlarına asılan metal levhalarda daha bir ölümsüzleşti.
Daha birçok ülkemizin yüz akının adı zeytin ağaçlarında yer bulacaktı. Vatan Şairi Nazım Hikmet Yaşamaya Dair şiirinde “ Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, / yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,/ hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,/ ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,/ yaşamak yani ağır bastığından.”
Zeytin ağaçları, ben okuldayken öylesine ciddiye alınıyordu ki, Nazım Hikmet’in dizelerine öykünerek, bundan sonra ne olur, bilemem…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir