İzmir’de eski Sümerbank’ı bilmeyen yoktur. Çocukluğumuzu, gençliğimizi oradan alınan giysi, ayakkabılarla tamamladık. Başka mağaza, dükkan bilmezdik. Varsa yoksa Sümerbank’tı. Üstelik oradan giyinmeyi bir onur sayardık. Bizler ”Yerli malı, halkın malı, her Türk onu kullanmalı!” sloganlarıyla büyümüştük. İşte o mağaza yok artık orada. Vergi dairesinin, yani maliyenin binası var orada.
İşte o heybetli binanın en üst katında bir lokal, lokanta var. Adı Maliye Lokali. Aylar önce Maliye Müfettişi olan bir öğrencim sayesinde gitmiş, hayran kalmıştım. Temmuz ayında da bir dostun düğününe gittim. Henüz güneş batmamıştı. Güneş yavaşça köşesine çekilirken doğadaki tüm renkleri de yavaş yavaş toplamaya başlamıştı. Koskocaman ateş topu ufuk çizgisinde suda yitip giderken bir renk cümbüşü de başlamıştı. Ebruli rengin egemen olduğu ufuktaki görüntü daha bir güzelleşmişti.
Ben ufuktaki guruba dalmışken içerisi de yükünü almaya başlamıştı. Kulaklarıma çok uzaktan gelir gibi gitar sesi takıldı. Çocukluğumuzda, gençliğimizde içimizi kıpırdatan gitar sesiyle çok uzaklara gittim. O geceki iki düğünde de gitar çalınacaktı. Eskiye dönmek beni çok ama çok mutlu etmişti. Masaya oturdum. Yanımda Gazeteci Müslüm Karaaslan ve eşi var. Eşi de maliyede çalışıyor. Müslüm, gelin arka tarafta bir şeyler yiyelim, dedi. Düğün yemeksizdi. Geçtik bir masaya. Garson dostlar koşarak geldiler. O yoğunlukta servis gecikmedi. Masaya oturunca önce maliye kimliği, arkasından o kişiye fatura yazıldı. Ben konuktum. Mezelere, yemeklere, özene, düzene hayran kaldım. Fatura gelince iyice şaşırdım. Lokal böyle olmalı, dedim. Bizim öğretmen evlerini anımsadım. Fiyat konusunda en lüks yerlere yaklaşmalarına az kaldı, ama hizmet için bir şey söyleyemem…
Lokalin Müdürüyle yakından tanışmak istiyordum. Müslüm tanıyormuş, yanına gittik. Alışageldiğimiz müdürlere benzemiyordu. Doğal, sevgi dolu bir insandı Suat Erdoğan. Bir garson gibi çalışıyordu. Aylar önce de aynı olaya tanık olmuştum. Yerinde duramayan bir müdürdü Suat Erdoğan. Hayran kaldım böyle bir yöneticiye. Genellikle kasım kasım kasılan müdürlerin lokallerine gittiğimden bu durum karşısında şaşkınlığım da arttı. “İnsanlara hizmet etmeyi kendimize rehber edindik. Temiz, özenli, düzenli servis için çalışıyoruz. Bir yerde temizlik yoksa hiçbir şey yoktur.” diyordu Suat Erdoğan.
Tablo gibi İzmir’di karşımda duran. Bir tarafımız Kadife Kale, bir tarafımız ise Körfez, Karşıyaka’ydı. Işıklar birer ateşböceği gibiydi. Işıl ışıl bir İzmir gecesini biraz yüksekten görmek ne güzelmiş. Gökyüzünde yıldızlar daha yakın ve parlaktılar. Bir yıldız tarlasına dönmüştü gökyüzü. Işıklar içinde insanın başı dönüyordu. Hafif bir esinti insanın içini açıyordu. Kulağımızda nostaljik şarkılar ve gitar sesi. Rüzgar esinti getirirken müzik bizleri çok uzaklara olmasa da gençliğimize götürmeye yetmişti…
Masalsı bir gece yaşıyorduk Maliye Lokalinde. Kendimi esintiye, müziğe, yıldızlara ve karşı kıyıdaki ışıklara bırakmıştım. Düşlere dalmamak elde değildi. Bir ara keşke Siyasal Bilgiler Fakültesine gitseydim, diye düşündüm. O an binlerce, on binlerce öğrencim karşıma dikildi. Avazları çıktığı kadar bağırdılar: Siz olmasaydınız hocam, biz ne yapardık…
Gecenin sonuna geliyorduk. Düğünler az sonra bitecekti. Gelini, damadı kutladım. Yıldızlar kadar ışıltılı bir gelecek diledim. Çıkarken Suat Erdoğan ve ekibini tek tek kutladım. Gecenin güzelleşmesinin tek nedeni onlardı. İşi biliyorlar, ustalıklarını gösteriyorlardı. Teşekkürler Suat Erdoğan, yıldızlar tanıktır, güzel gecenin mimarı sizlersiniz…