Yeşilüzümlü’de sıcak bir aile

Ülkemizin ünlü turizm merkezi Fethiye’nin Yeşil Üzümlü Beldesi birkaç yıldan beri bir festivale ev sahipliği yapıyor. Dünyada çok az yerde yetişen kuzugöbeği mantarı bu belde de yetişiyor. Eşi az bulunan lezzetli mantar adına her yıl Nisan ayında bir festival düzenleniyor. Sanat, kültür, bilimin egemen olduğu festivalde bu değerli mantar adına paneller, açık oturumlar düzenleniyor. Yerli ve yabancı bilim insanları Kuzugöbeği mantarı konusunda çeşitli konuları tartışıyorlar.
Bu yıl kültür, sanat yanı biraz daha ağır basıyor. Festival süresince Yazar Savaş Ünlü söyleşiler yapıp kitaplarını imzalayacak. Karikatür sanatçıları Hande Akçam ve Sunder Erdoğan öğrencilerin karikatürlerini çizecekler. Şair Ahmet Çuhacı şiirlerinden örnekler verecek. Besteci Şehabettin Genç, kendi bestelerini seslendirecek. 2–4 Nisan günleri arasında yapılacak festivalin son geceki konuğu ise Onur Akın olacak.
Böyle bir program vardı. İlk kez gideceğim yer kuşkusuz acaba sorularını da beraberinde getiriyordu. Telefonda Cengiz Genç ile sürekli konuşuyorduk. Bana beldede bir pansiyonda kalacağımı söyledi. Beldenin içinde olması önemliydi. Hiç olmazsa taşıt sorunu olmayacaktı. Bazı konuklar ise Orman Bölge Müdürlüğü’nün konuk evinde kalacaktı. Beldeye gittiğimde yeşillerdi ilk gözüme ilişenler. Ağaçlarla kaplı, çevresi ağaçlarla çevrilmiş bir yerdi. Cengiz beyi aradım. Bir koşturmaca içindeydi. Tamam, Savaş Bey, her şey tamam dedi. Beldenin meydanında bir telaş gözleniyordu. Festivale en iyi şekilde hazırlanmanın heyecanıydı bu. Beni kalacağım pansiyona götürmek için yola koyulduk. Muhtar Ramazan Dikici’nin dükkanına gittik. Hoş, güleç yüzlü biriydi. Gençti de, ben yaşlı bir muhtarla karşılaşacağımı sanıyordum.
Pansiyon olarak evinin üst katını kullanıyormuş. Evi iki katlıydı. Üst katını konuklara ayırmıştı. Aynı kapıdan girilmesi beni biraz tedirgin etmedi değil. Kimseyi rahatsız etmek, tedirgin etmek gibi bir lüksümüz yoktu. Benim durumuma açıklık getirdi Ramazan Bey, bizler için de pansiyonculuğun ilk hamleleri olacak bir şey. Ramazan beyin eşi Hatice Hanım, çocukları Burçin ve Şahin’le de tanıştık. Evlerinde konuk olacağım için tüm aile mutluydu. Hatice Hanım bir oda hazırlamıştı ki evimde o güzellik yoktu, diyebilirim. Kendilerine de bunu söyledim. Geceleyin pencereden bin yıldızlı gökyüzüne bakmanın keyfini yaşadım. Sabahleyin horoz sesleriyle uyanmayı unutmuştuk. Pencereyi açtım. Doğanın tüm sesleri içeriye doldu. Dağlardaki ağaçların ululuğu bir başkaydı. Güneş doğmak üzereydi. Dağın ardında doğmuştu. Altın telleri henüz beldeyi okşamaya başlamamıştı. Bulutlar mı sis mi, ufuk çizgisinde göl gibi ışıldıyordu. Sabahın serinliği yüzümü serin bir su gibi yıkıyordu…
Ev halkı da kalkmıştı. Hatice Hanım, kahvaltı sofrasını hazırlamıştı. Çeşitli yiyeceklerin renklendirdiği sofraya oturduk. Hatice Hanım, yumurta almaya gittim, dedi. Elinde yumurtalarla çıktı geldi. Boş bulup nerden dedim. Kümesten, deyince kendi kendime güldüm. Pideler almış. Ekmeğin buğusu üzerindeydi. Öyle sıcak davranıyorlardı ki üzerimdeki çekingenliği atmak zorundaydım. Güle oynaya kahvaltımızı yaptık…
Ertesi sabah pansiyona üç kişi daha eklenmişti. Kahvaltıda tam sekiz kişiydik. Ne güzeldi güleç bir ailenin yanında kahvaltı yapmak. Yine çoğu ev ürünü yiyecekler süslemişti soframızı. Gelen konuklar da konuşkandı…
Güzel bir beldede güzel insanlarla birlikte olmak festivali daha da güzelleştirdi. Şahin’le aynı takımı tutmanın ortaklığını yaşadık. Burçin ise kitap kurduydu. Verdiğim kitapları hemen okumuştu. Hatice anne ise hem eve hem de dükkana bakıyordu. Baba Ramazan Dikici, beldede muhtardı, aynı zamanda berberdi. Akdeniz’in sıcaklığını yakaladığım bu aileyi tanıtayım dedim. Bazen sözcükler yetersizdir. Yine öyle oldu…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir