Bu dünyada tüm insanlık hakikat bilgisi olarak sadece, “doğum ve ölüm” konusunda eşittir. Bu elimizdeki iki gerçek. Bunun dışında insanlık tarihi henüz başka bir gerçekle tanışmadı. Doğuyoruz ve ölüyoruz. Bu iki kavramın dışında bildiğimiz bir gerçek yok. Diğer edindiğimiz her şey bir rüya, bir yanılsama, ilüzyon ve hayal. Yani gerçeklik bize henüz tam verilmedi. Beş duyumuzla gördüğümüz duyduğumuz ya da hissettiğimizin dışına çıkamıyoruz. Elimizde başka bir veri yok.
“Doğmadan önce yaşam plânımızı seçeriz” diyoruz metapsişik anlamda, ama kesin bir kanıt yok. “Öldükten sonra neler oluyor” bilmiyoruz. “Doğmadan önce neredeydik” onu da bilmiyoruz. “Tekrar diriliyoruz ya da doğuyoruz” deniyor o da kesin kanıt değil. Çünkü tüm insanlığın yaşadığı bir durum değil. Tüm insanlığın tek ortak kaderi “doğum ve ölümdür”. Bunun dışındakiler farklıdır ve herkese göre değişir.
Karanlık bir odada, elimizle nereye dokunsak onu gerçek
sandığımız bir dünyada yaşıyoruz, kaç milyar insan varsa o kadar yorum, inanış ve gerçeklik var.
Günümüzden yaklaşık 15.000 yıl önce yazıldığı bilimsel verilerle de ispatlanmış olan Naacal tabletlerinin, Mu uygarlığına ait olduğu düşünülmektedir. Rahip Naacal’ler, uygarlıklarının bir gün son bulacağını bildiklerinden, her türlü bilgiyi taş tabletlere yazma gereği duymuşlardır. Ve tabletlerin James Churcuward’a, Tibet’te başrahip İnisiye Rishi tarafından verilmesiyle bilgiler gün ışığına çıkmaya başlamıştır. Tabletlerin geri kalan kısmı da, 12.000 yıl önce yazıldığı bilimsel verilerle ispatlanmıştır ve Meksika’da kazılarla bulunmuştur. 2.600 adet tablet tamamlanmıştır. Tabletlerde bahsedilen Mu uygarlığının dünya üzerinde yetmiş bin yıllık bir geçmişe sahip
olduğu da ortaya konmuştur.
İlk tekrardoğuş ile ilgili verilere bu tabletlerde rastlandı. Mu dini, bilinen tek tanrılı dinlerin ilkidir. Mu dininin esası, “Tanrı’nın tek oluşuna ve ruhsal gelişim için sürekli olarak tekrar
doğmak inanışına dayanıyordu”. Tekrardoğuş bir inanıştı ve Mu dini bilgilerinin esasını teşkil ediyordu. İnsan yaratıldığı zaman, maddesel bedeninin, geldiği yer olan toprağa geri dönmesi takdir olunmuştu. Bu maddesel beden öldüğü zaman, ruh serbest kalıyor ve öte âleme giderek yeniden bedenlenmek üzere yeni bir çağrı alana dek orada bekliyordu.
Mu dininde, yalnızca tek bir maddesel yaşamın tüm maddi arzuların üstesinden gelmeye yetmeyecek kadar kısa olduğu, buna bağlı olarak bu vazifeyi tamamlayana kadar ruhunun birçok maddesel bedenle birleşerek birçok kez dünyaya gelmesinin takdir olunduğu öğretiliyordu. Bu enkarnasyonlar yani sürekli doğuşlar, ruhun kurtuluşuydu.
Dünyadaki vazifesi, maddi arzulara galip gelmek suretiyle ruhun maddesel bedene hükmetmesiydi. Bunu başardığı zaman yüce kaynağa geri çağrılacak ve artık sonsuza kadar kusursuz bir uyum, iç ferahlığı ve mutluluk içinde yaşayacaktı. İnsanların hepsinin dünyada aynı refah düzeyinde yaşamadıklarını, eşit şartlarda olmadıklarını görüyoruz. Kadın kimliğinin ezilmesi, erkek egemenliğinin hakimiyeti, zengin fakir ayrımı, açlık ve savaş, sağlıklı olmak ya da hastalıklı yaşam sürmek gibi durumlar, eşitsizlik olarak algılanmaktadır. Ve herkes daha iyi bir hayatın hayalini kurarak, bir sonraki durumunun daha iyi şartlarda olabileceğini düşünmektedir. Böyle gelişen ruhgöçü veya tekrar bedenlenme inancı, tamamen duygusal ve egosal olarak görülmektedir.
Diyelim ki ömrünü açlık ve sefaletle geçiren bir insan, yeniden doğduğunda daha iyi şartlarda hatta çok zengin olarak hayata gelebileceğinin hayalini kurabilir ve bu yönde düşleri olabilir. Hayatının çok genç çağlarında, hiç gün yüzü görmeden, hatta çocuk yaşta ölen kişiler olduğu gibi, çok sağlıklı ve yaşam standartları oldukça iyi bir hayat süren yüzlerce binlerce insan da vardır. Bu dengesizliğin ve adaletsizliğin sebebi nedir? Bu yüzden insanlarda bu inanç sistemi çok fazla yaygınlaşmaya başlamıştır. “Geçmiş yaşamımda iyi yaşamıştım” ya da “bundan sonraki yaşamımda çok daha iyi şartlar beni bekliyor” gibi düşünce tarzı, tekrardoğuş inancını destekler konuma gelmiştir. Böylece inanç sistemi daha genişlik kazanmaya başlar. “Allah adildir ve sevgi doludur, acı çeken insanı daha iyi şartları olması amacıyla tekrar dünyaya yollayacaktır. Bu hayatta suç işleyen insanlara her seferinde bir önceki suçunun telafisini yapabilmesi amacıyla binlerce seçenek sunacak binlerce hayat vardır.”
Akla yatkın olan inanç sisteminde, tekrar tekrar dünyaya gelen ruh, her seferinde gelişecek, olgunlaşacaktır ve tekamül sürecini sonsuza kadar sürdürecektir. Hatta bu inanç sistemi biraz daha genişleyerek, spiritüalizm ve metapsişik alanda yer almaya başlamıştır. Spiritüalizme göre tekrardoğuş, bir inanç değil, evrensel bir yasadır ve gerekliliktir. Spiritüalizme (ruhçuluk) göre, ruh sadece dünyaya değil, kainattaki binlerce yaşam platformlarına da doğuşlar gerçekleştirmektedir.
Hatta dünya yaşamında bedenlenirken, aynı zamanda başka maddi dünyalarda da doğmakta ve aynı anda birkaç tecrübeyi de gerçekleştirebilmektedir. Ezelden ebede doğru giden ve özünde mükemmel olan ruh varlığının ihtiyacı olan tekrar bedenlenme olayı bir tekamül yani gelişme sürecidir. Her doğum, her dünyaya tekrar geliş, ruhun bilgisini arttırır ve evren yasalarına nüfuz eder. Evrende her yer varlıkla ve hayatla doludur. Her ortam tekamül yani gelişim için elve-
rişlidir ve ruh her ortama doğabilir.
(Devam Edecek)