Yazmak hakkında (1)

Bir konuya ilgi duyarsak, merak ederiz. Merak gelişince araştırmaya yöneliriz. Araştırmaya yönelince de okuma başlar. Okumanın sonunda da bilgi sahibi oluruz. Bilgi sahibi olduğumuzda ise bir görüş ifade edebilme konumuna geliriz. Ne kadar okursak o kadar olgunlaşırız. Ön yargılardan kurtulma ve daha objektif olabilme ihtimalimiz yüksek olur. Bütün bunların sonunda yazma ihtiyacı doğar ve yazmaya başlarız. Yazdıkça daha çok gelişiriz.

Çok okuyoruz, dolayısıyla çok düşünüyoruz, çok bilgi sahibi oluyoruz. Bir müddet sonra taşmaya başlıyoruz, işte o zaman paylaşma ihtiyacı oluşuyor ve başlıyoruz yazmaya.

Eğer yazmayı seviyorsak ve anlatacağımız bir şeylerin olduğuna inanıyorsak yazmaya başlayabiliriz. Yazma konuları günlük, mektup, masal, hikâye, roman, deneme, biyografi veya şiir olabilir.

İyi bir yazar olabilmek için öncelikle iyi bir okur olup çok okumak lazım. Çok okumak önemlidir. Yazacağımız dalda çokça bilgiye ihtiyaç vardır. Şiir yazıyorsak şiir ve şairler hakkında, hikâye yazıyorsak hikâye ve hikâyeciler hakkında, roman yazıyorsak roman ve romancılar hakkında geniş bir bilgi edinmemiz gerekir. Konular hakkında teferruatlı bir bilgi birikimine sahip olmak iyi bir yazar olmanın şartlarındandır. Konusunu iyi bilen, konusunda çalışmaları olmuş insanlarla konuşmak, onları dinlemek, yazdıklarını okumak faydalı bir eylem olacaktır. Değişik yerlerde yazarlık konusunda eğitimler veriliyor, bazı atölyeler bulunmaktadır.

Yaşanılan yerdeki gazete ve dergilerle irtibatlı olunmalıdır. Buralardaki yazarlarla aynı ortamda bulunmak, o havayı teneffüs etmek bir başlangıçtır.

Yazdıklarımızı konusuna hâkim insanlara okutmak, onların görüşlerini almak faydalıdır. Yazdıklarımızı defalarca okuyup gözden geçirdikten, damıttıktan sonra yayınlamalıyız.

Yazarlıkta doğuştan gelen bir yeteneğin payı büyüktür. Eğitimin payı vardır. Usta-çırak ilişkisinin tesiri çoktur. İstekli ve kendimizi geliştirme çabası içinde olmamız esastır.

Yazarlarla ve şairlerle yapılan söyleşileri okumalıyız. Kimin, nasıl yazdığı konusunda birikim sahibi olmalıyız.

Araştırma yazılarında var olanı, yazılanı tekrar etmemek gerekir. Olmayanı, yazılmayanı, araştırılmayanı en azından eksik olanı bulmak o alanda yazmak daha doğrudur. Boş alan keşfetmek ve o konuda yazmak daha faydalıdır. Aynı konuda yazıyorsak bile yazılanlardan daha iyisini yazmak için gayret etmeliyiz.

Yazarak öğrenme eğitim öğretimde bir metottur.

Kelime hazinemiz ne kadar genişse o kadar güzel, anlamlı cümle kurmamız kolaylaşır ve yazdıklarımızı renklendiririz.

Yazma işini, öncelikle imlâ kurallarına uygun olarak yapmalıyız. Bu konuda Türk Dil Kurumunun İmlâ Kılavuzu başvurabileceğimiz önemli bir kaynaktır.

Noktalama işaretleri, duygu ve düşüncelerimizi daha açık bir şekilde dile getirmeye, cümlenin yapısını ve duraklama noktalarını belirlemeye, okuma ve anlamayı kolaylaştırmaya, sözün vurgu ve ton gibi özelliklerini belirtmeye yardımcı olan işaretlerdir.

Bu konuda noktalama işaretlerinin ne kadar önemli olduğunu belirtmek için bilinen bir ifadeyi tekrar etmek istiyorum:

“Bir gün insan virgülü kaybetti; o zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanır oldu. Cümlesi basitleşince düşünceleri de basitleşti.

Bir başka gün ise ünlem işaretini kaybetti; alçak bir sesle ve ses tonunu değiştirmeden konuşmaya başladı. Artık ne bir şeye kızıyor ne de bir şeye seviniyordu. Üstelik hiçbir şey onda en ufak bir heyecan uyandırmıyordu.

Bir süre sonra soru işaretini kaybetti ve soru soramaz oldu. Hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu. Ne kâinat, ne dünya ne de kendisi umurundaydı.

Birkaç sene sonra; iki nokta üst üste işaretini kaybetti ve davranış sebeplerini başkalarına açıklamaktan vazgeçti.

Ömrünün sonuna doğru elinde sadece tırnak işaretleri kalmıştı. Kendine has tek düşüncesi yoktu. Yalnız başkalarının düşüncelerini tekrarlıyordu.

Son noktaya geldiğinde düşünmeyi ve okumayı unutmuş vaziyetteydi…”

Yazma işinde, genel yaklaşım %10 emek, %90 ilham geçerlidir. Günümüzde ise bu oranın %60 ilham, %40 emek yönünde değiştiği hakkında görüşler bulunmaktadır.

Günümüzde insanlar ‘okuma-yazma’ kanalıyla da iletişim kurmaktadırlar. Ancak okumayan-yazmayan-yazamayan bir toplum olduğumuz da bilinen bir gerçektir. Birçok sınıf öğretmeninin, Türkçe ve edebiyat öğretmeninin ‘yazma’ konusunda zayıf oldukları görülmektedir.

Yazma, düşünülen şeyi doğru, etkili, anlaşılır ve sistemli bir biçimde aktarma alanıdır.

Yazma eylemi yapılırken imla kurallarına dikkat edilmelidir.

Yazmak için okumak şarttır. Hem de çok yönlü bir okuma. Çünkü hafızamıza ne kadar çok şey depolamışsak o kadar yazabiliriz.

Eğer yazmaya ilgi duyuyorsak okuma duyarlılığını geliştirmemiz şarttır. Bir konunun üzerinde enine boyuna düşünebilme, düşündüklerini açık ve sade bir dille ve mantıklı bir düzen içinde dile getirebilme, güzel bir anlatımla yazıya canlılık kazandırma, öncelikle iyi bir okur olmayı mecburi kılar. Çok kitap okuyan, okuduğunu anlayan, okuduğu üzerinde düşünen bir okur, yazma becerisini geliştirmeye başlar.

Edebiyatçılar Derneği yazarlık konusunda atölyeler düzenliyor. Bu konudaki görüşünü şöyle ifade ediyor: “Atölyemiz; yazma isteği duymayan, ancak edebiyatı seven, yazma isteği duyan, ancak hiç yazmayan, bir şeyler yazan, ancak kendine saklayan, yazdığını bir biçimde yayımlatan, yazdıklarını kendine saklayan ya da bir biçimde yayımlatanlardan başarılı çalışmaları da olan herkese, ‘statü, kariyer, derece sahibi’ olma koşulu aranmadan, hiçbir ‘sınıf, meslek, zümre ayrımı’ yapılmadan açıktır.”

(DEVAM EDECEK)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir