YÜREKTEN GELEN TEBESSÜM
Uzun bir yolculukta yanınıza oturan kişiyle sohbet etmekle tanışırsınız, bazen bir etkinlikte tesadüf birisiyle merhabalaşırsınız ya da askerde beraber aynı karavandan yemek yersiniz. Dost edinmek için çok farklı nedenler ve mekânlar var. Bizimkisi çok daha farklı oldu. Tanışıklığımızın kaynağı kitap… Kötü yazılan bir kitap üzerine ortak tavrımızla başladı ilk iletişimiz. Sanırım gülen yüreğini, yüzünde hissettiğim o gerçek gülümsemeden hissettim. Gerçek dost, iyi insan olması konusunda yüreğimdeki sıcaklığa hep güvenmişimdir. Birimiz en güneyde, birimiz en kuzeyde. Sohbetimizi okuyacak dostlarımızla Anadolu’yu dolaşacağız. Ordu Ünye’de eğitimci yazar Servet Bal’ın yüreğinden gelen tebessümüne bir tebessüm de biz ekleyeceğiz…
-
Servet Bal’ı gülümseyen yüzüyle tanıdım ben. Yazdığı kitapları ile daha çok kalbini okudum. Okurlarımıza kendi ifadenizle nasıl bir resim çizebilirsiniz? Kimdir Servet Bal?
-
Sevgili Nebih Nafile hocam aslında çok doğru yerden yakalamışsınız Servet Bal’ı. Servet Bal’ın en önemli özelliğidir gülümsemek. Herkese, her durumda gülümseyebilmek. Bazıları için çok zordur bunu yapabilmek. Ama gülümseyerek karşınızdaki kişiye karşı daha ilk adımda bir dostluk ve sevgi köprüsü atarsınız. Bu köprü sayesinde olsa gerek birçok arkadaşa sahibim. Gelelim asıl sorunuza: Kimdir bu Servet Bal? Mersin’in Anamur ilçesinde dünyaya gözlerimi açtım. Üniversite eğitimim de dahil olmak üzere Akdeniz’den hiç ayrılmadım. Baba mesleğim de olan Türkçe öğretmenliğine adım atmamla birlikte Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde çalışmaya, ülkemizin geleceği evlatlarımıza hizmet etmeye başladım. 9 senedir de Karadeniz’in şirin ilçesi Ünye’de mesleğime devam etmekteyim. Servet Bal deyince ilk olarak çocuk sevgisi gelir. Çünkü çocuk demek gelecek demektir, çocuk demek vatan demektir, çocuk demek her şey demektir. Bu gayeyle yıllardır hem eğitim alanında hem de edebiyat alanında çocuklar için, onlara güzel bir gelecek hazırlamak için çabalamaktayım.
-
Dördüncü kitabınız “BEN MUSTAFA” kitabınıza birazdan değineceğiz. İlk üç kitabınızın oluşum hikayesini sizden dinlemek istiyorum?
-
Çocukluğumdan beri kitap okumayı ve değişik türlerde yazılar yazmayı çok severim. Türkçe öğretmeni olmam sebebiyle de yıllarca çocuklara okumayı ve yazmayı sevdirme amacıyla hareket ettim. Bir gün okulumuzun kütüphanesinde serbest okuma saati yaparken bazı öğrencilerimin bana çaktırmadan kütüphanede bulunan bilgisayarları açıp oyunlar oynadıklarını gördüm. Tabi ki ses çıkarmadım ilk önce. Aklımda şöyle bir soru belirdi: Ben bu çocuklara kitap okumayı nasıl sevdirebilirim? Derken aradığım cevap birden geldi aklıma. Ben bir kitap yazmalıydım ve bu kitap aynı bilgisayar oyunu gibi olmalıydı. Nasıl ki oyunları çocuklar kendisi yönetiyor ve istediği gibi yönlendirebiliyor, yazacağım kitaptaki olayları da çocuklar istedikleri gibi yönlendirebilsinler. Ve bu düşünceyle ortaya İsoryama isimli çocuk kitabım çıktı. Bu kitabı okumaya başlayan çocukların karşısına 5-10 sayfa okuduktan sonra iki seçenek çıkıyor ve çocuklar hangi olayı yaşamak istiyorlarsa o seçeneği seçerek okumaya devam ediyorlar. Kitabın sonuna birçok seçeneği kendileri seçerek geliyorlar. Ulaştıkları sonu beğenmediler mi, tekrar baştan kitaba başlıyorlar ve bu sefer ilk okuyuşlarında seçmedikleri seçenekleri seçerek ilerliyorlar. Böylelikle çocuklar bir kitap içerisinde birden fazla kitap okumuş oluyorlar. Hem de kendi yönlendirdikleri. Aynı bilgisayar oyunları gibi. İsoryama’nın ardından yine aynı teknikle Bintuğlanma Zamanı isimli kitabımı çıkardım. Birisi uzay diğeri zamanda yolculuk macerası. Çocuklar bu kitapları çok sevdiler. Kısa sürede baskı sayıları arttı bu kitapların. Beni rol model alan öğrencilerim, biz de yazmak istiyoruz bize de yazmayı, yazarlığı öğretin dediler. Onlar için de Yazarlığa İlk Adım isimli bir etkinlik kitabı çıkardım. Öğrencilerim sayesinde ben de yazarlığa ilk adımı atmış böylelikle atmış oldum.
-
Neden çocuk edebiyatı?
-
Çocuk edebiyatını özellikle seçmedim. Şartlar beni çocuklar için yazmaya yönlendirdi. İyi mi oldu? Kesinlikle iyi oldu. Neden derseniz, çocuk edebiyatında eserler ortaya çıkarıp çocukları hiç tanımayan, onlarla birlikte hiç vakit geçirmemiş olan birçok yazarımız var. Bu açıdan baktığımızda öğretmenlerimizin çocuk edebiyatı alanında diğer yazarlara göre birkaç adım önde olduklarını rahatlıkla söyleyebilirim. Çünkü bütün vakitlerini çocuklarla geçiriyorlar, onların nelerden hoşlandıklarını, nelere ihtiyaçları olduğunu, onlara ne verirlerse onları daha üst noktalara taşıyabileceklerini çok iyi biliyorlar. Benim için çocuk edebiyatı vazgeçilmezdir. Yetişkinler için de eserler ortaya çıkarsam da benim en çok keyif aldığım, kendimi bulduğum yer çocuk edebiyatıdır.
-
Korona virüs salgını nedeniyle birçok çalışma maalesef internet üzerinden yapılmaktadır. Bizlerin de bu konuda alışma gibi bir durum söz konusu. “Yazarlığa ilk adım atölyesi” yazar-öğrenci buluşması etkinlikleri hakkında neler söylersiniz?
-
Evlere kapandık diye çocuklardan kopmak benim yapıma ters bir durumdu. Bu düşünceyle okullarda nasıl atölyeler yaptıysam aynısını ev ve internet ortamına da getirdim. Keşke salgın öncesinde bu fikir aklıma gelseymiş. Çünkü salgın öncesinde sadece yaşadığım şehirde atölye çalışmaları yaparken, salgın döneminde Türkiye’nin hemen hemen her şehrinde yaşayan öğrencilere atölye çalışmaları yaptım. Bundan sonrasında da bu çalışmalara devam edeceğim. Amacım ülkemizin çocuklarına ve gençlerine okumayı ve yazmayı sevdirebilmek. Her atölye çalışmasında bir öğrenciyi bile bu amaçla kazanabilirsem ne mutlu bana.
-
Giresun Üniversitesi Çocuk Hakları Ana Bilim Dalında lisansüstü eğitimine devam etmektesiniz. Bu konuyla ilgili bir çalışma olacaktır diye düşünüyorum.
-
İlk başta dediğim gibi benim hayattaki en önemli amacım çocukları daha iyi bir geleceğe hazırlayabilmek. Bunun da en önemli yolu onlara sahip oldukları hakları öğretmek, haksızlığa düştüklerinde haklarını arayabilmelerini sağlamak. Bu amaçla lisansüstü eğitimime başladım. Çocuk ve çocuk hakları konusunda kendimi epeyce geliştirdim. Tez aşamasında ise çocukların gelişim hakkı ile kendi alanım olan çocuk edebiyatını birleştirdim ve Türkiye’de belki de ilk olacak bir konu belirledim: “Milli Eğitim Bakanlığı çocuk dizisi kitaplarının içerik ve resimleme açısından çocukların gelişimine katkısının değerlendirilmesi.” Bu tez çalışmamla birlikte son zamanlarda birçok çocuk kitabında ortaya çıkan uygunsuz konuların ve ifadelerin, bir devlet kurumunun yayınladığı çocuk kitaplarında var olup olmadığını ve bu çocuk kitaplarının çocuklarımızın gelişimlerine ne gibi katkılar sağladıklarını tespit etmeye çalışacağım.
-
Özgün kurgularıyla ön plana çıkan “BEN MUSTAFA Mu Kıtasını Işığında Altın Çağ Başlıyor” yeni kitabınız yaşadığımız bu zorlu süreçte okurlarla buluştu. Öncelikle hayırlı olsun, okurunun bol olmasını ümit ediyorum. Yeni kitabınızla birlikte okurlarınız nelerle karşılaşacaklar?
-
Birçok okuyucu Mu kıtası gerçeğiyle belki de ilk kez bu kitapla tanışacak. Atatürk, Mu kıtasını biliyordu ve bu kıta ile ilgili araştırmalar da yaptırmıştı. Fakat zamansız vefat edişi nedeniyle bu araştırmalar yarıda kaldı. 9 senelik araştırmalarım sonucunda çeşitli milletlere ait destanlarda ve taştan tabletlerde Mu kıtasındaki yaşam hakkında birçok bilgiye eriştim. Mu kıtasında, günümüzde ulaşılan düzeyin çok üstünde bir bilimsel ve teknolojik hayat söz konusuydu. Adeta dünya Altın Çağ’ını yaşıyordu. Ben de bu kitapla Türk halkına neler yaparsak gelecekte biz de bir Altın Çağ yaşarızın temellerini atmaya çalıştım. Özellikle gençlerimize somut örneklerle mükemmel bir gelecek Türkiye’si çizdim. Tek amacım onları bilim ve teknoloji ışığında iyi bir geleceğe hazırlamak. Okurlarımdan gelen dönütler çok olumlu oldu. Okuyucular bu kitabı çok sevdiler. Kısa sürede ikinci baskıya geçeceğiz gibi duruyor.
-
Güneyden kuzeye kitaplarımızla dostluk köprüsü kurduk. Güzel insanları tanımak, onlarla en ufak bir şey paylaşmak benim yaşam felsefemdir. Bugünkü söyleşimizle ben ve gazete okurlarımız sizi daha çok tanıdık. Başarılarınız ülkemiz çocuklarımızın aydınlığı olacaktır. Daha çok kitap, daha çok ışık, daha çok sevgi olsun. Teşekkür ediyorum.
-
Dostluk köprüsü gönülden gönüle kuruldu sevgili hocam. Sizi tanımak, sizinle paylaşımlarda bulunmak inanın beni çok mutlu etti. Salgın dönemi inşallah en kısa zamanda biter ve yüz yüze görüşme şansı da yakalarız. Hayat size her zaman gülsün, kaleminiz her zaman kuvvetli olsun, karşınıza hep sizin gibi iyi insanlar çıksın. Söyleşimiz için de ayrıca teşekkür ediyorum. Hoşça kalın, sevgiyle kalın…