Bir çiftçinin eşeği kuyuya düşmüştü. Çiftçi onu oradan kurtarabilmek için ne yapması gerektiğini kara kara düşündü. Kuyu, başka birisinin aşağı inip hayvanı kurtarabileceği kadar geniş değildi. Yukarıdan ip sarkıtarak kurtarmak da mümkün değildi eşeği. Üstelik hayvancağız acıyla sürekli inliyordu. Anlaşılan, bir yeri yaralanmıştı ve ölmesi yakındı.
Sonunda çiftçi kararını verdi. Eşeğin ölmesine yardım edecekti! “Bu eşek zaten çok acı çekiyor ve çok da yaşlı” diye düşündü. “Onu kurtarmak için saatlerce ter dökmeye değmez. Nasıl olsa ölecek. Üstüne kürekle toprak atarsam, hem eşeğimi gömmüş olurum, hem de tehlike oluşturan bu kuyuyu kapatmış olurum.” Sonra, komşularını yardıma çağırdı.
Böylece, o ve mahalleliler kuyunun dibinde can çekişmekte olduğunu düşündükleri eşeğin üzerine kürekle toprak atmaya başladılar. Üzerine sürekli toprak yağan eşek, önce yürek parçalayan bir sesle anırmaya başladı, fakat bir süre sonra sesi duyulmaz oldu.
Çiftçi, eşeğin öldüğünü ve üzerinin toprakla kapanmış olduğunu sanarak kuyuya baktı. Gördüklere karşısında donup kaldı. Eşek, her kürek topraktan sonra silkiniyor, sırtındaki toprağı aşağı fırlatıyor, sonra da hırsla yerdeki toprağı ayaklarıyla eziyordu. Bu şekilde, insanların attığı her kürek toprakla, eşeğin ayaklarının altındaki toprağın seviyesi biraz daha yükseliyordu.
Kuyu dolarken eşeğin yukarı doğru çıkmakta olduğunu gören mahalleliler de önce şaşırdılar, sonra utandılar. Çünkü üzerine toprak atarak öldürmeye çalıştıkları zavallı hayvan, onların isteklerinin tam tersine, atılan topraklar sayesinde neredeyse kuyudan kurtulmak üzereydi. Bundan sonraki topraklar, eşeği gömmek değil kurtarmak için atılacaktı.
Nihayet, eşek tüm gücünü toplayıp yukarıya doğru son bir sıçrayışla kuyudan çıkmayı başardı. Sonra, sesli sesli anırıp oradan uzaklaştı. Ve daha uzun seneler yaşadı.
Mahallede, eşeğin başına gelenler çok meşhur oldu ve herkes bu olayı birbirine anlattı. Elbette, herkes ondan kendine göre bir “hisse” çıkardı. Ama hemen herkesin üzerinde ittifak ettiği ders şu oldu:
Karşılaştığımız her sorun, aslında biraz daha yükselmemiz için önümüze koyulmuş bir basamaktır. Önemli olan, kuyuya değil ümitsizliğe düşmemektir. İnsan en derin sorunun kuyusundan bile çıkabilir. Yeter ki, en kötü kuyuya, yani ümitsizlik kuyusuna düşmesin!