Sıkıştıklarında;
“Kalem sizin elinizde, köşeniz de var. Asarsınız da, kesersiniz de!..” derler.
Öyle midir gerçekten de?..
Aklı başında, mesleğini özümsemiş bir gazeteci böyle düşünebilir, böyle davranabilir mi?..
Bırakın gazeteciyi; adam gibi adam olan hangi insan böyle bir davranış içinde olabilir ki?..
Gazetecinin görevi nedir?..
Kimi boyalı basının manşetten, birinci sayfadan verdikleri artist dedikodularını yakalamak ve zaten böyle bir şey bekleyen insanlarımıza iletmek mi?..
O tür şaklabanlıklara haber denmez, bir gereksinim de değildir. İnsanlara bir şey vermez, hiçbir dertlerine de ilaç olmaz. Dünyanın en uzak köşesinde, açlık ve yoksulluk içinde kıvranıp ölümü bekleyen insanlar haberdir de, hemen burnumuzun dibindeki çıplak baldırlının kiminle yatıp kalktığı haber değildir. Yalnız bana göre değil, çok insana göre böyledir.
Ne yapmalıyız öyleyse? Sıradan insan, vatandaş olarak, gazeteci olarak neresinden başlamalı, neresini yakalamaya çalışmalıyız olayın?
Yetkin biriysek, oturduğumuz makamın gücünü de kullanarak, var olan sorunlara çözüm aramak birincil görevimiz olmalı.
Ya yetkin değilsek, söz sahibi değilsek!
O koşulda da, çözümde söz sahibi olması gerekenleri uyarmak, eleştiri yapmak zorundayız değil mi?..
Söylediğim bu işte. Adamı eleştiriyorsunuz;
“Kalem elinizde, köşeniz de var. Asarsınız da, kesersiniz de” diye giriyor konuya.
Ne yapmalıyız yani. Yanlış yapan, eksik yapana madalya mı takacağız toplum adına? Toplumun bize, gazetecilere verdiği görev ve sorumluluk bizim böyle davranmamızı gerektirmez mi?..
Bu tiplerin bir başka savunma silahı daha vardır. Derler ki;
“Yapıcı eleştirilere her zaman açığız!..”
Ne demek şimdi bu? “Yapıcı eleştiri” nasıl oluyor?..
Bir insanı ya eleştirirsiniz, ya da çamur atarsınız. İkisi elbette ki aynı şeyler değildir ve akıllı bir insan, işini bilen bir gazeteci bu ikisini birbirinden ayırmayı da bilir.
Düşünüyorum da; Türkçeyi mi yanlış kullanıyorlar acaba?..
Bu değilse nedir?..
“Bizi eleştirmeyin” demekten başka ne anlama gelir?..