Son dönemlerde kurulan ikili ilişkilere hiç dikkat ettiniz mi? Utanmaya yüzü olmayanlar kendilerini açık sözlü zannedip insanları hor görmeye devam ediyor.
Nedir bu kirlilik? Nedir bu yozlaşma? Samimiyet mumla aranır oldu? Nasıl bir düzende yaşıyoruz? Açlığın ve sefaletin gün geçtikçe arttığı bir dönemde yaşama tutunma dalları arayan insanların hiç şansı olmayacak mı?
Elle verilenin dille ziyan edildiği bu boğucu karanlıklar ne zaman dağılır? Dürüstlük, mertlik daha kaç kez yargısız infaz edilecek? Alın terimize sahip çıkma mücadelesi vermeye devam ederken, önümüze kurulan tuzaklar kimin eseri? Nedir ana sebep? Ruhsuz bedenler coğrafyasında çarkları döndüren kardan nemalananların korkuları artmaya devam ederken, takılan maskeler de elbette düşmeye devam ediyor.
Bizler gerçek dostluğun, karşılıksız sevginin paraya değiştirilemeyecek kadar güçlü olduğunu öğrenmiştik. Bizler ekmeği ve zamanı paylaşırken muhabbetin bizleri geliştireceğine inanıyorduk.
Bir zamanlar paramız azdı ama mutluyduk. En azından sevdiğimiz insanları çıkarlarımıza meze etmiyorduk. Okuyan ve araştıran, yazan ve çizen insanlardık. Düşünen ve sorgulayan insanlardık. Tanımadığımız insanların acılarını dert edinirdik. Az paramıza, çok olan vicdanımız yetişirdi.
Yetmedi mi? Merhametimiz tamamlardı. Dostluklarımız ve yüzü gülen insanlar çoğalırdı. Öyle bir zaman geldi ki, cepteki para azıtınca biz de onun sahte yoluna girdik. Yalanı takip ettik. Azdık. Hem de ne biçim azmak… Artık paramız vardı ve çok zengindik. Banknotlarla yatıp kalkıyorduk. Kahveyi yeşil renkli dolarla höpürdetirken, demli çayımızı Euro denen cinsle içmeye başladık. Üstüne bu cinsleri çoğaltmanın derdine de düştük. Artık önceliğimiz paraydı. Tanrımız oydu. Bir de kimin ne kadar parası varsa, o kadar ederi olduğuna inanmaya başladık.
Söylemlerimiz iç kanama yaratır oldu. Oysa ruhumuz kirlenmeden önce ne çok severdik şiiri… Yazardık ve coşkuyla okurduk… Karnımız aç değildi ama iyiydik. Hayatımıza yön veren zenginliklerimiz vardı. Edebiyat, sanat, dostluk, paylaşım… Sevdaya dair paylaşımlarımız demli çay eşliğinde olurdu. Sıcak bir gevrek eşlik ederdi ona. İmgeler yürekten akardı… Cesurduk ve merttik… Sonra ne mi oldu? Paranın saltanatıyla tanıştık. Vicdanımızı ayaklar altına alıp doruklara kurulduk.
Vicdan ve merhamet duygumuz ayaklar altındayken bizler bozuk çalan bir saat gibi olmadık yerde, olmadık zamanlarda ötmeye başladık. Öterken kalp kırdık, rezil ettik her şeyi… İnsanlık hiç bu kadar acı çekmemişti. Hepimizin renkleri vardı. Netti ve gerçekti… Gökkuşağının güzelliğini hiçbir şeye değişmezdik. O dürüst ve samimi ilişkilerimiz karanlıkları dağıtıp yol açardı bizlere ve herkese..
Yanımızda olan ve ardımızdan gelen garibanlara iz olurdu. İnsanlar gülerdi, umutlanırdı… Paylaşırken karnı doyan insanların tebessümleri bize yeterdi. Sonra hesaba katmadığımız büyük büyük miraslar bizi buldu. İçimize işledi…
Zengin olduk ve önceliklerimiz değişti. Artık paylaşmak yerine saklamaya başladık… Varken yok demeye başladık. Yıllara varan dostluklar – paylaşımlar bir çırpıda yalan oldu.