Annemize, babamıza, kardeşimize, sosyal çevremize ve en kötüsü kendimize yabancılaşıyoruz.
Peki nedir bu yabancılaşma?
Tanımı çok basit aslında, bireylerin sosyal hayatlarında ortak değerleri kaybetmesi ya da bir bütün olamaması diyebiliriz.
Bu yabancılaşma dediğimiz kavramı en güzel kendimizde kullanıyoruz aslında. Bunun farkında bile olmadan. Robot gibi herkes birbirinin kopyası gibi sıralı bir şekilde yaşamına şekil veriyor. Bir kişi sosyal medyadan bir durum, bir olgu çıkarıyor ‘AKIM’ adı altında, herkes sazan balığı gibi arkasından atlıyor. İşte böyle kendimize yabancılaşıp, robot gibi birbirimizin aynısı olmaya çabalıyoruz.
Ve ne yazık ki bizler bunu çok güzel yapıyoruz…
İnsanlığın bir kişiliği kalmadı, herkes birbirinin taklidini yapar oldu. Hatta bundan birkaç hafta önce bir oyuncak çıktı ‘Konuşan Kaktüs’ diye, kişinin dediği her şeyi tekrar ediyor. Tam olarak insanlar da aynı, o oyuncak gibi davranmaya başladık. Kimse ben öyle değilim demsin. Bir defa da olsa ‘AKIM’ uğruna paylaşımlar yapıyoruz.
İşte tamda bu yüzden yabancılaşıyoruz. Ama kendimize.
Sosyal hayatın kölesi olduk, gezilecek yerleri sırf sosyal medyada paylaşmak için gittik, bazı yiyecekleri de sosyal medyada paylaşınca havalı dursun diye sipariş verdik. Sorsan tadını bilmez veya tadını beğenmez.
Herkes yaptı diye yapar olduk. Sürü mantığı benimser olduk kısacası. Sürüden ayrılanı da dışladık. Kimi yapılanın yanlış olduğunu bile bile dışlanmamak için sürüye dahil oldu.
İşte herkes bir şekilde bu yanlışın içine girdi ve kimse bu yanlış diyemedi, demedi.
Biz bize yabancı olduk…