Tarihsel süreçte KADIN!

Evlilik, bir toplumda iki bireyin sağlıklı aileler oluşmasında en temel ilişki biçimidir. Bir diğer değişle evlilik, çağlar boyunca varlığını sürdürmüş bir olgudur.
Aile kurmanın amacı hayatı paylaşmaktır. Kadın ve erkek her alanda eşit paylaşımlara ve haklara sahip olmalıdır. İki taraf birbirine sevgi, sadakat ve en önemlisi SAYGI duymalıdır. Bu ideal bir aile ve evliliktir.
Fakat günümüzde ve geçmişte kadın ile erkek doğar doğmaz ayrıştırılmıştır. Hatta bu durum geçmiş yıllarda daha hissedilir sevilerde gözler önüne serilmiştir.
İki tarafa da verilen cinsiyet rolleri ne yazık ki evlilikler de ve hayatın içinde sorunlara neden olmuştur.
Geçmiş yıllarda kadınlara yüklenen roller gereği, kız çocukları erken yaşlarda evlendirilir, söz hakları bulunmaz, eğitim hakkı verilmez ve fikirleri alınmazdı. Ailesinin kendisi için çizdiği hayat yaşattırıldı. Bu şekilde yetişen bir anne, baba kendi çocuklarına da aynı şeyleri öğretirdi.
Günümüzde elbette bu tabular kırıldı.
Azda olsaa…
Geçmiş yıllarda ataerkil bir ailede yetişen kız veya oğlan o olguları benimsemiştir. O dönemlerde kızlar ve kadınların özgürlükleri kısıtlanmış, eğitim hakları ellerinden alınıştır. Bu nedenle kadınlar evliliği bir kaçış olarak görmüşlerdir.
***
Dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar tarih boyunca eşitsizliğe ve haksızlığa uğramışlardır. Hala da uğruyorlar…
Kadınlara bakış açısı ve tarihsel süreç makalelerde yer alan alıntıları ise şu şekilde;
“Eski Yunan’da kadınlar Olimpiyat oyunlarına katılamazdı, belirli sanat okulları dışında okula gidemezlerdi, boşanamazlardı ve mirastan yararlanamazlardı (Russell, 1983).
Platon’a göre devleti idare edecek bir seçkinler sınıfı olmalıdır. Seçkinler sınıfına geçebilmenin tek yolu soy bağıdır. Bu grupta özel eğitilmiş seçkin kadınlara ihtiyaç vardır. Ancak bu kadınlar Platon’a göre seçkin erkeklerin ortak malı olmalıdır. Aristoteles’e göre ise; kadın her zaman erkeğe bağımlıdır, erkek daima yaratılıştan üstündür (Sautet, 1998).”
“Tarih boyunca cinsiyete dayalı eşitsizliklere maruz bırakılan kadınlar, Fransız
Devrimi’nin etkisiyle şekillenen aydınlanmacı düşüncenin katkısıyla ilk kez 18.yüzyılın sonlarında görünür hale gelebilmiştir. (Duby ve Perrot, 2005).”
Makalelerde bulunan bilgiler ve gelişme süreci bu şekilde, doğruluk payı oldukça yüksek.
***
Günümüze geldiğimiz vakit nihayet kadınların iş hayatında aktif olduğunu bir dönemdeyiz. Fakat kadınların tarihsel süreçte görüldüğü gibi eşitsizliğe ve haksızlığa hala maruz kaldığı ise aşikâr. Bu bilinçsizlikle yetiştirilen evlat ne yazık ki bir başka insanın hayatına mâl olabiliyor. Son dönemlerde artan cinayetlerin en temel nedeni olarak aileleri sorumlu buluyorum. Elbette hepsi değil ama büyük bir çoğunluğu bu şekilde. Farkında olmadan bir kadın başka bir kadının katilini yetiştiriyor, yanlış tutumları ile. Örneğin geçtiğimiz aylarda annesine zarar veren bir adam vardı. Ne kadar üzücü öyle değil mi? Bunun gibi sesini duyuramayan ve sessiz sedasız üstü örtülen onlarca olay…
Çocuk yetiştirtirken sevgi ile yetiştirin. Kız ve oğlan ayrımı yapmayı bırakın. Bunlar yüzünden cadde ve sokaklarda yürüyemez durulara geldik. Sürekli bir korku, bir panik ve “acaba bugün biri bana zarar verir mi?” düşüncesi ile işlerimize gider olduk. Bunun sorumlusu sizlersiniz evlat yetiştirecek bir bünyeye sahip değilseniz evlat edinmeyin. İşin sonu oldukça kötü oluyor… Kendinize dönüp aynada bir bakın….

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir