İnsanlık tarihi boyunca, birçok lider kendini tanrı gibi görme, mutlak gücü elde etme ve kontrol etme hırsına kapılmış. Bu liderler, sadece kendi toplumlarını değil, dünya tarihini de bu yaklaşımla tersten şekillendirmişler.
Tanrı sendromuna yakalanmış bu liderler, gücü ellerinde tutarken, empati ve adalet kavramlarından uzaklaşmış, toplumu baskıcı ve kontrolcü rejimlere götürmüş ve ıstırap dolu bir hayata mahkûm etmiş. Güç, onu sindirmekten, gücü eylemlerinde değil de kendilerinde toplamak isteyen ve doğru içsel rafa koymaktan mahrum kişilerin ellerinde, bir şifa olacakken zehirli bir ok haline gelmiş.
Tanrı sendromu, kişinin mutlak gücü elinde tutması ve başkalarının hayatlarını kontrol etme arzusunu temel alıyor. Bilim insanları, özellikle narsisistik kişilik bozukluğunun, bu sendromun kaynağı olabileceğini söylüyor. Psikiyatrist Sigmund Freud, bu tür liderlerin bilinçdışı arzularının onları harekete geçirdiğini savunuyor. Freud’a göre, bu liderler, çocukluk travmaları ya da yetersizlik hisleri nedeniyle mutlak kontrol arayışına giriyorlar.
Öte yandan insanın güce ve güçlüye olan zafiyeti, gücü elinde tutan insanların, yolculuklarının bir yerinde bu virüse yakalanmalarına neden oluyor. Halbuki bilgeler, bu virüsün şifasının ‘Her ne yapıyorsan, kendi çıkarın için değil de bunu başkalarının iyiliği için yapmak’ olduğunu söyleyerek bize doğru yaklaşımı binlerce yol önce işaret etmişler. Bu da sen değil eylemlerin konuşsun demek! Ancak insanoğlunun kozmik hafızası zayıf, yüzbinlerce yıllık yaşanmışlığı bir kenara atıyor ve yaşanmışlıklardan almamız gereken dersleri çabucak unutturuyor.
Tarihte Tanrı Sendromuna Yakalanmış Liderler
- Antik Mısır Firavunları: Tanrı-Krallar
Antik Mısır’da firavunlar, sadece birer hükümdar değil, aynı zamanda tanrı olarak görülürlerdi. Bu liderler, tanrısal güçlerle donatıldıklarına inanıyor ve halkları tarafından ilahi figürler olarak tapılıyorlardı. Özellikle II. Ramses, Mısır’ı büyük bir imparatorluk haline getiren güçlü bir liderdi. Kendini tanrı olarak kabul ettirdi ve devasa tapınaklar inşa ettirdi. II. Ramses ‘in heykelleri, onun ilahi statüsünü pekiştiren birer propaganda aracıydı. Ancak bu güç algısı, zamanla firavunların halklarından kopmasına ve Mısır’da toplumsal bozulmalara yol açtı.
- Caligula: Roma’nın Delilik Sınırındaki İmparatoru
Roma İmparatoru Caligula, iktidara geldiğinde Roma’yı ilahi bir güce sahip biri olarak yöneteceğine inanıyordu. Kendisini tanrı ilan etti ve bu gücü halkı üzerinde baskıcı bir şekilde kullandı. Caligula, tanrısal bir figür olma iddiasıyla aşırı davranışlarda bulunmuş ve iktidarını sürdürmek adına zalimce kararlar almıştır. Onun yönetimi altında Roma’da kaos ve korku hüküm sürmüştür. İktidarı boyunca kendisini mutlak bir tanrı olarak gören ve “Ben tüm insanlar için her şeyim.” Diyen Caligula, nihayetinde suikasta uğrayarak öldürülmüştür.
- Adolf Hitler: Tanrısal Bir Misyon
20.yüzyılın en karanlık figürlerinden biri olan Adolf Hitler, kendini Alman halkının kaderini tayin eden bir lider olarak gördü. Narsisistik kişiliği ve mutlak kontrol arzusu, Nazi Almanya’sını yaratmasına ve dünyayı büyük bir felakete sürüklemesine neden oldu. Hitler, Aryan ırkının üstünlüğüne olan inancıyla kendisini bir kurtarıcı, hatta bir mesih olarak tanıttı. Kendisini tanrılaştırarak Almanya’yı mutlak bir güç merkezi haline getirmek isteyen Hitler, milyonlarca insanın ölümüne sebep olan bir soykırım gerçekleştirdi. Onun kontrol arzusu, dünyayı İkinci Dünya Savaşı’na sürükledi.
- Joseph Stalin: Mutlak Gücün Simgesi
Sovyetler Birliği’nin lideri Joseph Stalin, Tanrı sendromunun en belirgin örneklerinden biri. Stalin, iktidarını korumak adına Sovyet halkı üzerinde büyük bir baskı kurdu ve totaliter bir rejim inşa etti. Kendisine tapınma kültürü oluşturdu ve halkını mutlak bir sadakat ile yönetmeye çalıştı. Onun güce olan açlığı, milyonlarca insanın sürgüne gönderilmesine, ölüme mahkûm edilmesine ve büyük kıtlıkların yaşanmasına yol açtı. “Ölüm tüm sorunların çözümüdür. İnsan yoksa sorun da yoktur.” diyen Stalin’in yönetimi altında Sovyetler Birliği, tam anlamıyla bir korku imparatorluğu haline geldi.
- Mao Zedong: Kültür Devrimi ile Mutlak Kontrol
Çin’in lideri Mao Zedong, Tanrı sendromuna kapılmış bir diğer önemli tarihî figür. Mao, Çin’de “Kültür Devrimi” adı altında kendi iktidarını pekiştirmek adına halkını totaliter bir rejime zorladı. Kendisini bir ilah gibi gören Mao, milyonlarca Çinli’nin yaşamını etkileyen yıkıcı reformlar uyguladı. Kendi gücünü tanrısal bir statüye taşıyan Mao, “Kızıl Kitap” ile halkı üzerinde tam bir kontrol kurmaya çalıştı. Bu dönemde milyonlarca insan öldü ve Çin büyük bir kaosa sürüklendi.
Tanrı sendromuna kapılmış bu liderlerin yönetiminde, milyonlarca insanın hayatı olumsuz etkilendi. Bu liderler, gücü ellerinde tutma arzularıyla, toplumlarını korku ve baskı altında tutarak büyük yıkımlara neden oldular. İktidar hırsları, toplumsal adaletsizlikleri körükledi ve sonuçta sosyal, ekonomik ve politik kaoslara yol açtı. Tarih, bu liderlerin, güçlerinin sınırlarını fark etmeyen bireylerin toplumları nasıl felakete sürükleyebileceğini göstermektedir.
Tanrı sendromunun birey ve toplumlar üzerindeki etkilerini azaltmak için liderlerin hesap verebilir olmaları ve gücün sınırlandırılması büyük önem taşır. Demokratik sistemler, gücün tek bir elde toplanmasını engellemek adına geliştirilmiştir. Ayrıca bireylerin liderlerine körü körüne tapınmak yerine eleştirel düşünme yetilerini kullanmaları, bu tür totaliter liderlerin ortaya çıkmasını engelleyebilir.
Tarih boyunca Tanrı sendromuna kapılmış liderler, kendi güç arayışları ile hem bireysel hem de toplumsal yıkımlara yol açmıştır. II. Ramses’ten Hitler’e kadar bu liderler, kendilerini yüce görme arzusuyla toplumları üzerinde mutlak bir kontrol kurmaya çalışmışlardır. Ancak bu tür liderlerin iktidarlarının, gücün geçici olduğu, tarih boyunca defalarca kanıtlanmıştır.
Öte yandan bilgelikle kıyafetlenmiş güç, insana en yakışan kıyafet gibi görünüyor zira bu topraklar ‘Her şeyin en doğrusunu ben bilirim’ diyen liderlerden, ‘Ben bilmem’ diyen bilgelere ev sahipliği yapıyor. Öyle görünüyor ki, evrenin akışını yöneten asıl güç, kaynak kendini bizden gizlemeye devam ettiği sürece, insanoğlu savrulmaya ve önemsiz olanı önemli yapmaya, en kötüsü de kendisini dünyanın merkezi gibi görmeye devam edecek…