Tebdil-i mekanda ferahlık vardır, sözünü atalarımız boşuna söylememişler. Yolunuz Karadeniz’e düşerse ferahlığın dışında sizi bekleyen farklılıklar vardır. Bu farklılık güzellik demeti olarak çıkar karşınıza. Döne döne önünüzde uzanan yollar, yemyeşil ağaçları birbirinden ayırmıştır. Ağaçlar kızgın mıdır acaba yollara?
Ağaçtan, yeşilin onlarca tonundan başınız döner. Bir sarhoşluk alır sizi en kuytu yerlere dek götürür. Derinlik sarhoşluğuna benzer yeşilin sarhoşluğu da, daha ileriye, ormanın daha derinine diye yırtınır durursunuz. O coşkuyu bir kez yaşadınız mı, onun sonu gelmez. Ağaçlar birbirlerine kol kanat germiş, kol kola girmiş, örnek bir dostluğu yaşarlar. Ağacın yaprağının rengiymiş, ağacın cinsiymiş umurlarında olmadan. Sonsuz dostluk da bu olsa gerek…
Zümrüt yeşillerin arasından bazen maviler çıkar karşınıza. İki rengin uyumunu görünce, güzellik çağlayana dönüşür. Çağıldayarak akar sevdayla. Bir süre sonra mavi yeşil yorgunu gözlerinizi duyup düşlere dalmanın zamanıdır. Ormanda yaşam olanca hızıyla sürmektedir. Sincaplar yine telaşla daldan dala koştururlar. Kaplumbağaları hiç de telaşı yoktur sincaplara inat. Tilkiler, sansarlar, yaban keçileri daha akla gelebilecek tüm orman sakinleri günlük yaşamın koşturmacası içindedirler…
Arada sırada ışıklar gözünüze çarpar. Her ışık arası en az beş dakikadır. Toprağa bağlılığın simgesidir bu ışıklar. Ortaokuldaki fen bilgisi öğretmenimiz Alaattin Atlı’nın sözleri kulaklarımda yankılanır: Karadeniz insanı çevik olmak zorundadır. Hızlı olmak, çabuk olmak onların doğasında vardır. Bu hızlılık halk oyunlarına, hareketlerine, konuşmalarına, müziklerine bile girmiştir. Karadeniz’de yasak olan tek şey yavaşlıktır. Toprağa bağlı olan insanlar, toprağında kopamamıştır. Evler arasındaki mesafeler fazladır. Yöre insanı her şeyin önlemini almak zorundadır. Tuzum bitti, şekerim bitti, gidip komşudan alayım, diyemez. En yakın komşu yerine göre yarım saat uzaklıktadır. O da koşmak suretiyle…”
Gece yola devam ediyorsanız, düşlerin efendisi olursunuz. Gökyüzünde size göz kırpıp yoldaşlık eden yıldızlarla oynaşmak da tanımsız bir keyif verir insana. Bir kara yığın vardır sağınızda solunuzda, gündüz gözüyle gördüğünüz ormanların devamıdır. İşte düşün en güzeli burada kurulur. Ağaçların şeklini, yaprakların rengini düşlersiniz. Bu düş oyunu uykunuz gelene dek sürer. Uykunuzda da yeşil ve maviden kurtuluş yoktur…
Bazen yollarda öyle bir yükselirsiniz ki insana uçuyormuş sanısını verir. Yükseldiğiniz yoldan bu kez inişe geçersiniz. Kulaklarınızda bir çınlama yankılanır durur. Yılan gibi kıvrılan yollarda az önce sağınızda olan yer, az sonra solunuza düşer. Masalsı bir dünyada yaşananları yaşarsınız. Ağaçların arasından yine bir tutam mavi size mavi mavi gülümser. Bir koydur gülümseyen. Bu koyda yaşamak ömre ömür katar. O koyun sizin düşündüklerinizden haberi yoktur, ama tatlı tatlı gülümser gözden yitene dek…
Yollar bazen öyle daralır ki, arabanın lastikleri boşlukta yol alır. Yaşadıklarınız korkmanıza bile izin vermez. Öyle bir yolda bile gitmenizin bir şans olduğunu düşünürsünüz. İki araba karşılıklı aynı yoldan geçemezler. Karadeniz insanı konukseverdir. Durur ve size yol verir. Tatlı tatlı da gülümser, el sallar.
Karadeniz’i görmeden ben bu güzel yurdumu gezdim demeyin. Şöyle bir yolunuz düşsün de Karadeniz yollarına, şimdiye dek niye gelmedim diye hayıflanın. Karadeniz’in yeşili, mavisi sizleri bekliyor…