Antakya’dan Dünyaya Açılan Pencere…
ŞİİR KÖŞESİ
yüreğin çarpıyorsa hâlâ
gözlerinin pınarları akıyorsa
sevinçte, hüzünde ya da
akıyorsa kanın tüm hızıyla
yaşam da senin için akmakta
senin için ey güzel insan…
Antakya’dan, dünyanın bütün insanlarına açılan bir pencere araladım. Öyle bir pencere ki; paylaşacağımız şiirlerimizde aşkı, umudu, yaşama sevincimizi dile getireceğiz. Dünya, ancak iyilikle kurtulur. O halde şiirlerimizle güzelleştireceğiz… Her hafta bir değerimizin şiirini sizler için seçiyorum. “Senin İçin” şiirimin bir bölümü ile pencereyi araladım. Bu haftaki şiir köşesi özel konuk; Çok sevdiğim, saygı duyduğum Yazar Erdal Çakıcıoğlu dostum-ağabeyim aracılığı ile iletişim kurduğum güzel bir yürek, Gaziantep’te yaşayan şair Adem Çimli’nin “Ülkenin o karanlık günlerinde onurlu duruşuyla derin izler bırakan Hasan Hüseyin Korkmazgil’in kıymetli anısına ve bir daha yaşanmamasını dilediğim o günlere….” notuyla “Haziran ve Ölüm” adlı şiiri ile penceremizi sonuna kadar açık bırakıyorum. Şiir tadında bir ömrünüz olsun…
HAZİRAN VE ÖLÜM
Haziranda ölmek zor demişsin de
Ölümün ayı mı olur usta
Ya ay ölmüşse
Gömüp ışığını göğsüne
Kokmuyorsa çiçekler
Yara ağzı gibi kurumuşsa tomurcuk
Kırmışsa ayaz leylakların morunu
Hatta mor yasaksa
Dudakta
Memede
İspirto alevinde
Güpegündüz
Karanlık püskürmüşse
Lav gibi aniden
Kabullenmişse sabah
Zifiri bir aydınlığı
Traktör gibi geçmişse zaman
Yeşeren ekinin üstünden
Açlık kanıksanmışsa
Omurgalara işlemişse korku
Kalmamışsa sıkacak diş
Islıkla söylenecek bir umut
Kesilmişse başlar
Sürülmüşse insanlar
Asılmışsa
Vurulmuşsa
Vay babam vay
Kadını erkeği
Çoluğu çocuğu
Kan revan
İğne bile başını çıkaramıyorsa
Battığı çuldan
Salgın hastalık gibi yayılmışsa şüphe
Kelepçe takılmışsa künyelere
Aşkın alevine
Saza
Söze
Ölmek için çırpınıyorsa insanlar açlık grevlerinde
Gözler hücre
Kirpikler parmaklık
Elbiseler tel örgü
Kulaklarda siren tozu
Sloganlar hece hece bölüşülüp atılıyorsa korkudan
Ağızlara kurulmuşsa darağacı
Ölmüşse hafızalar top yekün
Yoksa Haziranın hatta Eylülün karşılığı
Çürümüşse kök
Kurumuşsa dal
Savrulmuşsa yaprak
Veya yeşermemişse hiç
Elle tutulacak kadar
Ağırlaşmışsa hava
Su dolaşamıyorsa ağacın damarlarında
Sığınaksa yüreklerin kuytusu
Tutanaklar yalancı
Bakışlar riyakar
Karılmışsa fitne cana
Açılmışsa derin bir uçurumun ağzı
Düşünmek yasak
Düşlemek yasak
Kitaplar yasak
Cehaleti bilemişse kasnak
Bin küfür kar etmiyorsa haziruna
Haziranın ne önemi var usta
Ölmek zor değil ki ölü olana
Omurgası olmalı korkunun da
Kafasını taşla ezdiler Sebahattin Ali’nin
Hangi millet kendi kalemini kırar
Dilini keser usta
Göz göre göre astılar
Deniz’i Yusuf’u Hüseyin’i
Engel olamadı milyonlar
Bir milyon kaç insan eder usta
Sorular
Sorular
Sorular
Sorulardan yorulduk
Bir cevap mıdır suskunluk
Susku bir çığlık
Bin asırlık
Susku koyu bir renk
Susarak mı menzil geçilecek
Yok mu sayılır ay
Hilal kaybolunca
Panzehir hangi yılanın boğazında
Kanıyor her şehir
Nerde özgürlük denen o budala
Nerde gagası olmayan o yeşil kuş
Konar mı bu kuru dala
Hele Haziranda gün kalmamışsa
Söylüyorum işte
Ulu orta
Öyle bakma
Birlikte çıkarmalıyız
Kemiğe dayanan o bıçağı
El ele
Omuz omuza
ADEM ÇİMLİ