Son üç yıldır çalıştığım okulda da gazete çıkartıyorum. Olur mu, olmaz mı, tutar mı, tutmaz mı, derken ikinci sayımızla satırlar arasında buluşmanın güzelliği hiçbir şeye değişilmiyor. Ünlü yazarımız Oktay Akbal, yazmak yaşamaktır, derken büyük bir gerçeği vurgulamış. Yazmak, dünyanın en güzel, en keyifli işidir. Bunu işin içinde olanlar çok iyi bilirler. Satırlar arasında paylaşılan güzellikler, düşünceler, okuyucuyla satır arasında konuşmak, gülüşmek nasıl da değişik bir haz verir yazana.
Bir gazete bir saatte okunur, bir kitap üç günde beş günde, bir film iki saatte izlenir. Onları oluşturmak, hazırlamak, sunmak günleri, ayları, yılları alır her zaman. Bir saatte okunan gazete amatörce bir ruhla hazırlanıyorsa nereden baksanız mutfakta geçen süre on günü bulur. Önce haber saptanır. Yazılır, bilgisayarda dizilir. Gazeteye gidilince yazının seçimi, başlığın ilginçliği, bir fotoğrafın renklerini hazırlamak hiç de bilindiği gibi kolay değildir. İlk sayıyı hazırlarken bir hafta boyu akşam saat 22’de başlayan çalışmalar, gecenin 01’e dek sürüyordu. Özellikle Süphandağlı Gazetecilik’ten dizgici Nehir dostumun, Ekonomik Çözüm Gazetesi’nden İbrahim ağabeyimin çalışmalarını göz ardı edemeyeceğim. Gazetenin logosunu oluştururken harcanan günler. Şöyle mi yapsak böyle mi, diye benden fikir almalar…
Renk ayrımı için iki gününü verdiğini nasıl unuturum.
Gazetenin okunması, yorumlanması, katkı sağlanması yazanı, hazırlayanı, katkıda bulunanı mutlu eder. Gazeteyi okuyan öğrencilerimizin bizler de yazalım, demeleri beni çok mutlu etti. Yazma sevdalısı öğrencilerimize, yarattıkları eserlere sayfalarımızda yer vereceğiz. Okul Aile Birliği başkanımız Nükhet Atik, her türlü desteğini vereceğini söylemesi az şey değildir. Gazetemize reklâm almak düşüncesi okul aile birliğimizden çıktı. Bana göre de normal bir durumdu. Reklâmlar gazeteye sahiplenildiğinin somut örnekleriydi. Gazetemize birkaç reklâm alacağız bundan böyle.
Yine zaman su gibi akıp geçti. Daha dün gibiydi okulun açılışı. Etkinlikler, yarışmalar, sınavlar, geziler derken bir dönemin sonuna geldik. Yaptıklarımız zaman ve mekanda bir iz bıraktıysa ne mutlu. Okul olarak çok güzel, iz bırakan şeyler yaptığımızı iyi biliyoruz. Bir dönem boyu yorulan öğrencilerimiz, öğretmen dostlarımız dinlenmeyi hak ettiler.
Okul gazeteleri hep böyledir. On yıl boyunca İzmir Özel Türk gazetesi Günden Güne’nin haber müdürlüğünü yaptım. Kusursuz bir gazete çıkartmak için nasıl da yırtınırdık. Haberlerin herkesi ilgilendirmesi gerekiyordu. Okulda yedi bin öğrencimiz, çalışanları da işin içine katarsak sayımız on bini buluyordu. Bu sadece okulla sınırlı kalmıyordu ki, yollanacak makamlar, kurumlar da oluyordu. Bazı sayılarımızı ise on binlerce bastırıp Ege Bölgesi’nde dağıtırdık. Gazetecilik bir sevdaydı bizler için, benim için…
Milli eğitim okullarına geçmiştim. İzmir Milli Eğitim Müdürlüğü bir gazete çıkartmayı düşünmüş. Okuldan valilik emrine görevlendirildik. O gazeteyi de alnımızın akıyla çıkarttık. O zamanların efsanevi Milli Eğitim Müdürü Behçet Yavuz, kültür işlerinden sorumlu Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Mesut Toker’le güzel, unutulmayacak işler başarmıştık. Gazetemizin adı Eğitimde İzmirimiz’di. Bir yıl haber müdürlüğü, üç yıl genel yayın yönetmenliği yapmış, ama İzmir’de örnek bir gazete çıkartmıştık. Bu gazete de 35 binden fazla basılıyor, tüm öğretmenlere dağıtılıyordu.
Gazetecilik başka bir aşk, başka bir mutluluktur benim için. Onlarca gazetede, dergide yazmamın tek nedeni işte bu aşk ve de sevgidir. Yaşadığım, tanık olduğum bir olayı önce not alır, sonra yazıya dökerim. Yazılar benim için birer günlük niteliğinde oluyor. Gazetede ilk yazısı çıkan öğrencilerin sevinci sözcüklerle anlatılacak gibi değildir. Velilerin mutluluğuna ne demeli teşekkür üstüne teşekkürü ihmal etmezler…
Oktay Akbal’ın sözünü doğrularcasına yazmak değil mi önemli olan. Yazmak yaşamın ta kendisidir… Yazmayan insanlara şaşıyorum desem yeri vardır. Bir kişi yaşadığını nasıl anlatmaz, onu süsleyip başkalarına niye sunmaz. Aklım almıyor doğrusu…