Kimi insanlar vardır, onları anlatmak zordur. Hangi özelliğinden söz etseniz yarım kalır, tamamını anlatmaya sayfalar yetmez. Bir insan müzisyendir. Bir insan bestecidir. Doktordur,operatördür. İnsan kere insandır. Adamlığı tüm becerilerini geride bırakmıştır. İşte öyle biri var. Önce çocuklarını tanıdım o insanın. Öğrencim oldular. Tiyatro sahnesinde, sahne tozunu birlikte yuttuk. Küçük yaşlarında o çocuklarda yazma yetisini yakaladım. Yaşının üstünde yazdıklarına tanık oldum. Şaşırmadım desem yalan olur. Bu çocuklar Deniz ve Gökhan Balık’tan başkası değildi.
Anneleri Yıldız Balık’la tanışma olanağını yakaladım. Anne de hekimdi, onun ötesinde yazardı. Ama kimsenin duymadığı, yazdıklarını kendisine saklayan birisi. Bana bakar mısınız diye verdiği Okyanus Çiçeği adlı dosyayı okuyunca şaşırmıştım. Bunu bir yayınevine gönderin deyince, alçak gönüllüğünü elden bırakmamış, olur mu, dersiniz, demişti. Yayıneviyle bağlantıyı kurup kitabın kısa sürede yayımlanmasına neden olmuştum.
Geçen zamanla birlikte dost ortamlarında sevgili Balık Ailesiyle sıcak, sağlam bir dostluk kurmuştuk. Evlerindeki sanat ağırlıklı toplantıları nasıl unuturum. Evden çok bir sanat galerisine benzeyen konutlarında, ailenin tüm kişileri bir sanat dalıyla uğraşıyordu. Baba Erol Balık, İzmir’in efsane grubu Maça Beşlisi’nin gitaristliğini yapmış yıllarca. Anne Yıldız Balık, yazar ve müzisyen, çocuklardan Gökhan genç yaşta hem besteci, hem de gitarist. Kızları Deniz Balık yazar, öyle bir sesi var ki şaşarsınız. Dost toplantılarında ailece sahne alırlar. Deniz bir aralar Bonjour’da şarkı söylüyordu.
İşte bu ailenin reisi, Prof. Dr. Erol Balık, Çocuk Cerrahisi Bölüm Başkanı. Her işini severek yaptığından onu pek yorgun, isteksiz, yüzü asık olarak göremezsiniz. Sevecen, mutlu, sevgi doludur her zaman. Sevginin bilgiden doğduğuna somut bir örnektir Sevgili Erol Balık. Çevresine yaydığı olumlu elektrik nedeniyle çok da sevilir. Kültürü yaşam biçimine dönüştürdüğünden her konuda konuşabilirsiniz. Adam gibi adam olduğundan kasım kasım kasılmaz. Yüreğindeki sevgi buna izin vermez. Görüşemediğimiz zamanlar, hoca be bir zaman yarat da görüşelim, demeyi ihmal etmez.
Gitar çalıp söylerken içinden geldiği gibi davranır. Haydi çal, demeyi beklemeden alır eline gitarı sizi bambaşka bir ortama götürür. Daha geçen yaz, Haziran ayıydı sanırım. Urla’da Tanju Okan’ı anma etkinliği vardı. İzmir’i Sevenler Platformu yine unutmamıştı usta şarkıcıyı. Sancar Maruflu, bu konularda heykeli dikilecek bir insandır. Tek başına tüm işlere koşturur. Hem de cebinden para harcayıp İzmir’e emek vermiş insanları unutmaz, harcatmaz. Araba bizi Atatürk Lisesinin önünden alacaktı. O da ne, tanıdık bir yüz, omzunda gitarıyla Erol Balık da etkinliğe katılanlar arasındaydı. Bizler eskimeyen dost olduğumuzdan yan yana oturduk. Hava öyle sıcak ki, anlatılır gibi değil. Daha İzmir’den çıkmadan Erol ağabey başladı gitarını çalmaya. Ne havanın sıcaklığı, ne de yolun uzaklığı kaldı. Hem çalıyor, hem de söylüyordu. Arada sırada vokal yapıyordum. Birlikte söyleyeceğimiz şarkılarda haydi hoca diyerek katılmamı istiyordu.
Urla’da Tanju Okan’ı anıp unutulmaz bir gün geçirmiştik. Daha sonra Urla iskelesine yakın bir yerde Belediye Başkanı Selçuk Karaosmanoğlu da bizlere katılarak konseri orada sürdürmüştük.
Nereler gelmiyor aklıma. Yaşar Aksoy’un Çeşme’deki evinde mi dersiniz? İbrahim Yüncü’nün Çeşme’deki yazlık mekanında mı, Erol Balıkların evi mi, nice mekanlarda birlikte olmuştuk. Onlar unutulur mu hiç? Fotoğraflarda zamanı dondurmuşuz. Herkesin yüzünde mutluluğun ifadesi çok açık görülüyor. İbrahim Yüncülerin bahçesinde serilmişiz çimenlerin üzerine, çam ağaçları, yıldızlar tanık olmuşlar unutulmaz geceye…
Sevgili Erol Balık’ın mesleğini, sanatını ve tüm özelliklerini bir kenara bırakalım. O, yürek olarak eşi benzeri olmayan nadide bir insandır. Bu özelliği de onu her alanda güzelleştiriyor. Her şeyin metalaştığı, dostlukların parayla pulla ölçüldüğü günümüzde, Sevgili Erol Balık ve ailesi nadide özelliklerini koruyorlar. Ne mutlu İzmir’e…