Sevgi ve saygı ile açılan kapılarımız, birbirimize sarılarak hasret gidermelerimiz, büyüklerimizin sadece birbirimizi ihmal etmemiz durumunda kulağımızı çekmeleri var bizim.
Güzel bir şarkıyı, kitap veya dergiyi paylaşmalarımız, ölümün sıralı olduğu gezegenlere gitmek istemelerimiz var bizim.
İzahı olmayan duyguların anlaşılabileceyi yaşta olup bazen anlamak istememelerimiz var bizim. Gidene olan üzüntümüzün, gelene olan mutluluğumuza ağır bastığı duygularımız var bizim.
Ama değerli sandığımız insanların yokluğunu hissetmemek gibi kötü bir huyumuz da var bizim.
Nezaket için küçücük hareketleri olan, gönül köprüleri inşa ettiğiniz insanlar sarsın sizi, bizi.
İyi bayramlar!
Eid ımberek!
Her iki kutlamayı da açalım:
1- İyi bayramlar!
Çünkü 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımızın 99. yılı.
Egemenliğin, kayıtsız şartsız millete ait olduğu bir yönetim varken tek bir ağıza nasıl bakılır?
İyi ki İnkılap Tarihi dersini ezberletmiş öğretmenlerimiz.
Faşist darbe 12 Eylül’ün getirisi olan “Milli Güvenlik” dersinin safsataları arasındaki tek güzel konu olan “İnkılap Tarihi” ni iyi ki didik didik okutmuş öğretmenlerimiz.
Bu zamanda memleketin dahilinde iktidara sahip olanların gafletini, dalaletini tespitimiz bu kadar kolay olmazdı.
Din kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine girmiyorum bile çünkü bizim zamanımızda seçmeli, hoşgörülü ve birleştiriciydi.
Şimdiki gibi zorunlu, kibirli ve gösterişli değil!
Cumhuriyetimiz, ilelebet payidar kalacak!
Kutlu olsun!
2- Eid ımberek!
Çünkü hicri takvime göre sonbaharın müjdecisi “evvel* tişrin” ayı olan ekim ayının ortasına denk gelen “nıs**tişrin evvel” günü de ekimin 29’una denk gelir ve Mihrican Bayramı olarak kutlanır.
Tıpkı ilkbaharın kutlaması olan Nevroz gibi sonbaharın kutlamasıdır Mihrican.
Kurbanlar kesilir, keşkekler pişirilir.
Sonbahar bazı toplumlar için daha değerlidir çünkü tabiat, dinlenmenin ardından tüm bereketiyle yeniden doğmaya hazırlanıyordur.
Kısaca çifte bayramdır bize her yılın 29 ekimi.
Mutlu olsun!
Geçen gün, ülkemizin doğusundan bir Muşlu, batısından bir Manisalı, kuzeyinden bir Sinoplu ve güneyinin de güneyinden bendeniz bir Hataylı olarak aynı çatı altında bulunmamız gerekti.
Her çeşit kültür farklılığına ve dünya görüşüne rağmen sadece insani değerlerimizle, gönüllülük esasına dayalı olarak arzulanan hedef için fazlasıyla ortaktık.
Politikacılar kendi husumetleri ile yarattıkları ayrımlarla yaşaya dururken bu ülkenin halen layığıyla işini yapan güzel insanları ve gerçek vatanseverler sayesinde ayakta kalacak bir cumhuriyet yönetimi var.
Şahsi menfaatlerini , siyasi emellerini, başkalarının hak, hürriyet ve değerlerini hiçe sayarak ülke yönettiklerini sanan siyasilerin gereksiz müdahaleleri olmazsa yüreğimiz bizi güldürmesini çok iyi bilir.
Kendi adıma hırslara bürünmeden hayatımızı idame ettirmek için gerekli maddi kazancı sağladığımız İstanbul’da -ki medeniyetin olduğu dönemlerde en sevdiğim şehirdi- ve doğduğum coğrafyada baharat kokusunu içime çekerek, sevenlerimin ve sevdiklerimin duasıyla kutsanarak yaşamak yetiyor bana.
Muzlar büyürken hep çıtırdarmış. Bizler de ses verelim.
Bazılarına da ses olalım.
Sonunda övünülecek bir şeyler yaratamazsak da avunacak bir şeylerimiz olsun.
Hayatın içinde yüzüp giderken de toplumsal konular için hafızasını küçümsediğimiz balıklar gibi gözümüz hep açık olsun.
“Selvi Boylum Al Yazmalım” filmini izlemeyenimiz yoktur.
Bir kaç kez izleyenimiz, benim gibi emeğin sevgiyle eşdeğer kılındığı sırf o final sahnesini sayısız izleyenimiz vardır. İşte filmin uyarlandığı kitabın yazarı Cengiz Aytmatov’un güzel bir tespiti vardır: Peygamberler peygamber olduklarını bilmez ama haydutlar haydut olduklarını bilirlermiş.
Öyle bir yerdeyiz ki peygamber kisvesi altında haydutlar geziyor ortalıkta.
Beter bir çizgi ve çıldırtan bir denge var güzel dostlarım.
Gördüklerimiz, duyduklarımızla yaprak dökerken bir yanımız, bir yanımız bahar, bahçe…
Siz, ne olursa olsun tevazuyu elden bırakmayın ve ataerkil öğretileri çağımıza güncelleyin!
Kol kola, omuz omuza halay çekerken incelediğim, cilalı sivri burun ayakkabın, jilet gibi ütülü cepkenin, çocuklarının zoruyla taktığın belli olan ipek kravatın ve belliki sıkıntılı günlerde çokça burduğun, taralı pos bıyıklarınla oldukça özenli ve şıktın düğün günü Mihri***Amca.
Senin de bayramın kutlu olsun!
Bu arada mihrican rüzgarı soğuktur.
Esti mi kurutur patatesi, kabağı!
Kurutsa ya kibri, riyakarlığı en çok da cehaleti!
Ayrıca mihrican, bitmeyen sevgidir, güneş ışığının dengesidir.
Sarsın sizi, bizi…
Evvel*: İlk.
Nıs**: Yarım.
Mihri *: Güneş. Sonsuz sevgi.