Fethiye ülkemizin önemli turizm merkezi. Bu ilçenin şirin bir beldesi var, Yeşil Üzümlü. Doğanın kucağında, adı gibi yeşil, üstelik yemyeşil bir belde. Denizden 500 metre yükseklikteki bu belde bir yayla aynı zamanda. Yaz mevsiminde sıcaklardan bunalanlara kucak açıyor. Kışın da kışı yaşamak isteyenler için aranılan bir merkez. Eko turizme gönül bağlamış. Onun yanında doğallığı, tarihi, bitki örtüsü, bağrında barındırdığı hayvanlarıyla ilgi odağı olacak nitelikte bir yer. Dokuma tezgâhlarında üretilen Dastar adı verilen dokumalarıyla adını duyurmuş. Üzüm ve şarapçılık azımsanmayacak kadar ilerde. Ev yapımı şarapların tadı unutulacak gibi değil. Zeytincilik, buna bağlı olarak zeytinyağı üretimi hemen hemen her evin geçim kaynağı haline gelmiş. Yeşil Üzümlü’de daha önemli bir şey var ki adına festivaller düzenleniyor. Kuzugöbeği mantarı bu adına festivaller düzenlenen şey.
Bu yıl ikincisi yapıldı. Festival süresince mantar, mantarın beslenmedeki önemi, şarapçılık konularını yerli ve yabancı bilim insanları tartıştı. Festivale sanat, kültür de katıldı. Beldenin çocukları yazar Savaş Ünlü sayesinde ilk kez bir yazarla tanışmanın mutluluğunu yaşadılar. Karikatürist Hande Akçam, yöre insanın karikatürlerini çizdi. İzmir Saat Kulesi Karikatür Topluluğu Nasrettin Hoca 800 yaşında sergini açtı.
Belediye Başkanı Önder Genç, beldemizi turizmi gözdesi yapmayı kafamıza koyduk. Turizm için her türlü olanağımız var. Eko turizmimiz bile yeter de artar. Kuzugöbeği mantarımız, şarabımız, zeytinyağımızın tadanlar çok iyi bilirler. Yeşil görmek isteyenler, sabahları kuş sesleriyle uyanmak isteyen herkese beldemizin kapısı açıktır, dedi.
Festivalde hiç yalnız kalmadım. Fethiye’de diş hekimliği yapan öğrencim, onun da ötesinde kardeşim, arkadaşım Olcay Çelik çıktı geldi. Özlem giderdik. Az bulunan öğrencilerimdendir. Yılda bir iki kez görüşmeden yapamayız. Yine Fethiye’de yaşayan sevgili sanatçı dostum Ferit Avcı da çıktı geldi. Yanında eşi Sevgili Ayfer, bir de İngiliz bir dostları, gırgır dolu saatler çabuk geçti. Sonra mı, Şahabettin Genç, Ahmet Çuhacı Akşehir’den geldiler. Dolu dolu günler, saatlerdi. Şahabettin’in gece konseri vardı. Belde meydanı doluydu. Sazı eline alınca türküler art arda geldi. Ahmet Çuhacı şiirlerinden örnekler verdi.
Konser sonrası bir bara davet edildik. Beldeden Fatma hanımın ince davetini kıramadık. Bara gidip de durulur mu, elde gitar ve saz olunca, barda müzik yayını kesildi. Şahabettin sazı, sevgili Ali gitarı eline aldı. Şarkılar, türküler birbirini kovaladı. İngilizler çoğunluktaydı barda. Can kulağıyla dinliyorlar, bildikleri türkülere katılıyorlardı. Hava nasıl da soğuktu. Serin demiyorum, yayladayız, gerçekten soğuk bir akşamdı. İçeride odun sobası yakıldı. Dışarıda, barın bahçesinde ateş yakıldı. Masal gecesi gibi bir gece yaşıyoruz.
Oyun havalarında oynuyoruz, halay çekiyoruz, zeybek, harmandalı birbirini izliyor. Barın çalışanları ilk kez böyle bir gece yaşıyoruz, diyorlar. Türküler birbirini izlerken Şahabettin, Çanakkale Türküsü’nü çalmaya başlıyor. İngilizlerle birlikte tarihimizin önemli bir dönemini yansıtan türküyü söylüyoruz. Etkilenmemek elde değil. Gecenin ikisi olmuş, kimsenin gitmeye niyeti yok. Saati hatırlatıyorum. İstemesek de kalkıyoruz. Şahabettinler Fethiye’ye gidecekler. Orman dairesinin konuk evinde kalıyorlar.
Ben ise kaldığım Muhtar Ramazan Dikici’nin evine doğru yola çıkıyorum. Nasıl temiz bir hava var. Serinlik iliklerime dek işliyor. Yıldızlar daha birçok ve net görünüyor. Attığım her adımın hakkını vermek için yavaş yavaş yürüyorum. Temiz havayı solumak ne güzelmiş. Saat ikiyi geçmiş. Evin önüne geliyorum. Evde herkes yatmış sanıyorum. Zili çekingen bir şekilde çalıyorum. Ramazan beyin eşi Hatice hanım kapıyı açıyor. Kaldığım üç gün boyunca ailece gösterdikleri sıcaklığı başka yerde bulacağımı sanmıyorum. Muhtar Ramazan beyin çocukları Burçin, Şahin de öyle sıcak davrandılar ki anlatamam. Nasıl teşekkür edeceğimi de bilmiyorum.
Fethiye’nin soğuk bir yaylasında temmuz sıcaklarını yaşamak başka bir şeydi…
Tüm beldeye sonsuz teşekkürler…
