Birbirimize aydın bir gün, iyi bir akşam dilemeye utanır olduk. Sabah-akşam insanlık dışı bir vukuat var. Boş laf salatası var! Her mesleğin kendine özgü bir cilvesi, fıtratı var ama tedbir almamak, ticari anlayışı ön plana çıkarmak fıtrat değil üç kağıtçılıktır!
Ateş, düştüğü yeri yakarmış.
Bir de zevksizlerin, hadsizlerin, arabesk hayatların züppeliği çıktı başımıza!
İstenen şarkı hangisi olursa olsun söyleyip söylememe kararı şarkıcınındır. Şarkıcı, şarkıyı bilmeyebilir. Söylemek istemeyebilir, sahne formatına uymayabilir.
Saygını bileceksin!
Kostüm de sanatçının kendi kararıdır. Beğenir veya beğenmezsin. Dekoltesi dertse senin için o da senin derdin! Sokaktaki sade vatandaş da dilediğini giymekte özgür bilesin. Moda, sadece senin değil hiç kimsenin tekeli değil!
Bizim oralarda utanmayanın yerine utanın derler ( İllize ebyıstıhe istıhe hanno ) !
Yirmi yıldır yönetenlerin adına -ki iktidardakiler de olabilir, muhalefet dekiler de- utanacak bir şeyler bulduğumuz için vicdanımız yaralı. Unutmayın ki vatan sevgisi de iman da yürekte! Söz de değil! İnsan olan, tuzumuz kuru deyip bir kenara çekilemiyor işte. Kendi ayıbını örtmek isterken başkasının yüzüne kara çalanlara, kendi keyfi için başkasının canını çıkaranlara tahammül edemiyor.
Mücadele derseniz iki tarafın birbirine isteklerini kabul ettirme savaşıdır. Yazık ki duyarlı insanların yıllardır verdikleri mücadeleyi diğer taraf görmüyor, işitmiyor, hissetmiyor. Kozlarsa hep hileli. Hem de kendisinden olmayan herkese. Sade vatandaşa bile!
Sadece bir şehre değil bütün şehirlerimize yalnızlığın çöktüğü bir dönemdeyiz artık.
Şarkılarla, türkülerle atlatılmaya çalışılan badireler, heyecanlar için şükran duyduğumuz sanatçılarsa türlü türlü bahanelerle ülkeyi yönettiğini sananlar tarafından yasaklanıyor.
Yıllardır bize dayatılan politik çizgiden çok çok daha ileri olup, uygarlık savaşında bayrağı taşıyacak iddiada olmamıza rağmen yapabildiğimiz tek şey bilimden ayrılmadan, ataerkil değerlerimizi güncellemek, saz çalan, şiir yazan, resim yapan insanları takip edip, görsel sanatların iyileştirici ruhuna sığınmak.
Şu aralar herkes yorgun. Çocuklar, tasarruf adına -ki daha çok elektrik sarfiyatı oluyor- uygulanmayan kış saati yüzünden karanlıkta okula gitmekten yorgun. Ayrıca içi boşaltılmış, deneysellikten uzak derslerden, ödev yükünden yorgun.
Yetişkinler, yaptıkları işin karşılığını alamamaktan, liyakatsız üstleriyle cebelleşmekten yorgun.
Ağaç dallarında yapraklar yorgun.
Tek tek dökülüyorlar. Doğa, sarı ve kızılın bütün tonları mevcut sonbahar kıyafetini giyinmiş, kışı beklerken yorgun.
Geçen gün sıcağı çok sıcak, soğuğu ılık, çocukluğumuzun Antakya sokaklarında saklambaç veya birdirbir oynayıp ip atlarken, top peşinde koşarken bakkala-fırına gönderip oyunumuzu sabote eden komşu teyzeler geldi aklıma.
Bahçesi bol çiçekli olanı ufukta görünen 10 Kasım saat 09:05’de yapacağımız anmadan dolayı hiç kırmazdık. Çünkü bahçenin yazdan kalan son karanfillerini, dalından düştü düşecek görünen son güllerini ve tomurcuklanmış, açmaya yeni yeni başlamış kasımpatlarını yani latinceden alınmış şimdiki sosyetik adıyla krizantemleri, işini kolaylaştıran çocuğa verecektir komşu teyze.
Alış-veriş için verdiği paranın üstü bize kalmışsa eğer tekrar bakkala gidilir ve oyun arkadaşlarıyla paylaşılmak üzere sakız, gofret, veya horoz şekeri, kayda değer bir rakamsa gazoz bile alınırdı.
Kendi bahçemizdeki kasımpatları
10 Kasım’a açacak gibi olmazsa, geç ektiniz diyerek gönül koyardık anne-babaya.
Açtırmak için bulurlardı bir yolunu. Tomurcuklu dalları bıçakla keser, içi su dolu cam kavanoza koyar, bol güneşli bir köşeye yerleştirirlerdi bizim için.
10 Kasım sabahı büyüklerimiz, erkenden toplanan çiçekleri demet haline getirir, genellikle kırmızı kurdeleyle bağlarlardı.
Okulumuzun bahçesinde kurdeleyi çözüp Atatürk büstüne çiçekleri yerleştirirken, sevinçle karışık günün hüznü dolardı içimize.
Şükür ki halen günün anlam ve önemine uygun duyguları derinlemesine yaşayan bir kuşağız. Anlam ve önem derken hem geneli kapsayan hem kendi adımıza bireysel bir gün olabilir.
Bizim için duygu göstermelik değil canı gönül işidir.
Atatürk’se, her daim düşünceleriyle, icraatıyla, halkçılığıyla yüreğimizde yaşayacak!
Ölmedi, ölemez!
Sonbaharın son demindeyiz artık. Kış, bütün yüküyle yaklaştı. Dizinin dibinde olacağınız sevdiklerinizle bol kestaneli, eskisi gibi bol kahkahalı günleriniz olsun. Güzel haberleriniz olsun.
Gönül bahçenizde zorla açtırmayacağınız rengârenk çiçekler olsun.
Buğulanan camlara ismini yazdığınız sevdikleriniz çok olsun. Aynı cama çizdiğiniz ev resminin bacasından tüten duman daim olsun.
Göç eden vefasız kuşlara da selam olsun!