Dost!
“Unutalım mı şimdi kente indiğimiz o ilk günü
Sabahlara kadar okuduğumuz o kitapları
Sabahlara kadar düşüncelerimizde yaşattığımız hayallerimizi
Kar aydınlığında yürüdüğümüz o yolları
Sen dostumdun benim gülünce güneşler açan
Bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam
Her akşam mektup yazarım dağlar kadar
Kayıp bir adresten geliyor sesin şimdi, üşüyorsun
Unutma dostumsun sen, neredeysen orda ölmek isterim!”
-Ahmet TELLİ-
Dost, bir sıkıntınız olduğunda, kendi sıkıntısını, işini, gücünü bırakıp sizin için koşturan, sizin kadar size üzülen, derdinize çareler arayan, risk almaktan korkmayan ve bütün bunları yaparken de herhangi bir beklentisi olmayan kişi ya da kişilerdir.
Dostluk, fedakarlık demektir. Her şeyini dostun için feda edebilirsin, onu zor durumdan kurtarmak için bunu hiç düşünmeden yaparsın. Onu mutsuz görmemek için elinden gelen her şeyi yapar, en önemlisi de yanında olduğunu her zaman hissettirirsin.
Dostluk, güvenmektir. Gerçek dost asla bitmez, ihanet etmez, yarı yolda bırakmaz. Bu güveni çok sınırlı sayıda insan hissettirebilir bize. Hatta bazen ailenizle paylaşamadıklarınızı paylaşırsınız dostunuzla.
Dostluk, olduğu gibi kabul etmek demektir. Dostunuza bir şey danışırken veya anlatırken herhangi bir çekince hissetmezsin çünkü o seni yadırgamaz, yargılamaz, suçlamaz.
Hadi o halde kahve tadında öykümüzü okuyalım.
Savaşın en kanlı günlerinden biriydi. Asker, en iyi arkadaşının az ileride vurulup kanlar içinde
yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş
yağmuru altındaydılar. Asker hemen komutanına koştu ve
“Komutanım, müsaade ederseniz arkadaşımı alıp gelebilir miyim?” dedi.
“Delirdin mi?” der gibi baktı teğmen.
“Gitmeye değer mi? Arkadaşın delik deşik olmuş, büyük olasılıkla ölmüştür bile. Kendi
hayatını da tehlikeye atma sakın.”
Asker ısrar etti ve komutan “Peki” dedi “Git o zaman.”
İnanılması güç bir olay gerçekleşti ve asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına
ulaşmayı başardı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa siperine döndü. İkisi de yine yara
almamışlardı. Birlikte siperin içine yuvarlandılar.
Komutan, kanlar içindeki askeri muayene etti, sonra onu sipere taşıyan arkadaşına döndü,
“Sana değmez demiştim. Arkadaşın çoktan ölmüş. Hayatını tehlikeye atmana değdi mi
şimdi?” dedi.
Asker iç çekerek “Değdi komutanım, değdi” dedi.
“Nasıl değdi?” dedi komutan. “Bu adam ölmüş görmüyor musun?”
“Yine de değdi komutanım. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini
duymak, benim için dünyaya bedeldi.” Arkadaşının son sözlerini hıçkırarak tekrarladı:
“Geleceğini biliyordum!”
Dostluk! Dünyada eşi bulunmaz bir nimet. Varlığı dünyalara bedel bir mutluluk kaynağı…