Kendimin ve danışanlarımın kişisel hikayelerinden biliyorum: kız-erkek ayırımı neredeyse her ailede yaşanmakta. Eril kültür, biz kadınların var olabilmesini hatta kendi adımıza nefes almamızı dahi engellemeye çalışıyor. Bugün konuya dair çarpıcı bulduğum, gerçek bir yaşam hikayesini sizinle paylaşmak istiyorum. Yaşadıklarını benimle paylaşan sevgili danışanımın adı bende saklı. Biz bugün ona Nihal diyelim.
*****
Adım Nihal…
Yirmi yıldır evliyim. Severek mi evlendim? Hayır. Aile baskısı sonucu darmadağındım. Sağlıklı düşünemiyordum. Her türlü şiddeti görüyordum ve bir an önce kurtulmak istiyordum. Ötesi yoktu.
Birkaç seçenekten biriydi. Olur, dedim. Çalışan bir kadındım. Ruhum yaralıydı. Yine de dışarıdan bakınca sağlıklı görünüyordum. Annem-babam sevmedi, bari kocam beni çok sevsin, anlasın istiyordum. Böylece ruhumdaki yaraları sarabilecektim… Kısa sürede yanıldığımı anladım. Geleneksel, bilinç düzeyi düşük, bildik biriydi. Yine de erkekti ve bunun avantajıyla benim ona uyum sağlamamı ve itaat etmemi bekliyordu. Ondan daha imtiyazlı bir işte çalışıyor olmamı hazmedemediğini fark ettim. Bu bakış açısı bana daha fazla baskı olarak yansıyordu.
İlk çocuğuma hamileydim. Kocamın erkek çocuk istediğini hissediyordum ama doğrusu ayrımcılığı ona konduramıyordum. Kızımız oldu. Sevinmiş görünmeye çalışıyordu. Birkaç yıl sonra ikinci çocuğuma hamile kaldım. İlk çocuğumun cinsiyeti hükümsüzdü. Bundandır, ailem, ailesi, komşular, akrabalar, bilen, tanıyan herkes… Erkek çocuk beklemeye koyuldular. İsimler hazırlandı. Giysiler alındı. Bebek odası erkek çocuğa göre yeniden düzenlendi. Görseniz. Bir telaş, bir heyecan… Baktıkça, içim burkuluyordu.
Birlikte gittik kontrole. Doktorun, kızınız olacak, cümlesi yankılandı bilincimde. Günlerce konuşmadı kocam. Her geçen gün benden daha da uzaklaşıyordu. Ne benimle ilgileniyordu nede hamilelik sürecimle. Adeta kopmuştuk birbirimizden. Hala cins ayrımcılığı yapabileceğine inanasım gelmiyordu.
Bir gün gazete okurken bir habere denk geldim. İlle de erkek çocuk isteyen bir adam, beşincisi de kız olunca karısını ve bebeğini hastanede bırakıp kayıplara karışmış. Okuma yazması olmayan kadın günlerce kocasının dönüp onu almasını boşuna beklemiş.
Haberi okurken, olabilir mi? Diye sordum kendime. Medeni görünen kocam da… Ürktüm. Kocaman bir hayal kırıklığıydı yaşadığım. Bir boşlukta yuvarlanıyor ve tutunacak dal bulamıyordum.
Gazetelerdeki sakat doğum haberlerini ezberleyip, aileme, eşime; “çok şükür bebeğimiz sağlıklı görünüyor. Bu da bir şey.” Cümlesini kurarken yakaladım kendimi. Suçluluk duygusuyla kız doğuracak olmamı savunmaya kalkışmıştım. Utandım. Kendimden, henüz karnımdayken istenmediğini hissettirdiğim bebeğimden utandım. Erkek çocuk doğurmadım diye neredeyse suçlu hissettirecek kadar üzerime gelinmişti.
Oysa kız olduğum için ailem tarafından reddedilmiş ve sevilmemiştim. Bir vakitler kurban olan ben, kızımın faili olmak üzereyken yakalamıştım kendimi…