HABER MERKEZİ
Mimarlar Odası, Depremin birinci yılında yaptığı Basın açıklamasında, Hatay’da Afet koşullarının devam edildiğine dikkat çekildi.
Mimarlar Odası Basın açıklamasında, Hatay’da barınmadan beslenmeye, temizliğe, sağlık hizmetlerine tüm afet sonrası müdahale ve iyileştirme süreçlerinin aksadığının altı çizilerek şu görüşlere yer verildi: “Hatay’da afet sonrası kritik günlerde; yaşanan yıkımın büyüklüğü, koordinasyon ve planlama eksikliği; görevli kurumlar arası yetki, görev ve sorumluluk karmaşası nedenleriyle acil müdahale ve arama kurtarma çalışmaları yapılamamış, can kayıpları artmıştır. Karayolu ve havayolu tesisleri zarar gören; elektrik ve içme suyu tesisleri, altyapısı çalışmaz hale gelen; hastane, itfaiye gibi afetlerde görevli kamu yapıları yıkılan; ilkyardım ve kurtarmada görevli çalışanları afetten etkilenen ve hayatını kaybeden; bölgeye giden yardım ekiplerinin temel ihtiyaçlarının karşılanamadığı Hatay’da barınmadan beslenmeye, temizliğe, sağlık hizmetlerine tüm afet sonrası müdahale ve iyileştirme süreçleri aksamıştır. Bu süreçte iktidar Hatay’ın da içinde bulunduğu bölgede; idarenin ve yürütmenin yetkilerini genişleten ve mülkiyet hakkına ilişkin kararnamelerle düzenleme yapma yetkisi veren Olağanüstü Hal ilan etmiştir. İlk olarak deprem bölgesinde tüm alanları denetimsiz biçimde yapılaşmaya açan 126 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yayımlanmıştır. Ardından ise 7033 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Hatay Antakya’da 307 hektarlık, tarihi kent merkezini ve Kurtuluş Caddesini de içeren alan 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında riskli alan ilan edilmiş, koruma süreçleri devre dışı bırakılmıştır. 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunda getirilen değişiklikler ve yeni kurulan Kentsel Dönüşüm Başkanlığı eliyle tüm ülke genelinde rant odaklı dönüşüm ve mülksüzleştirme süreci başlatılmıştır. Barınma ve mülkiyet hakkını rant aracı halinde getiren torba yasanın ilk uygulama alanı olarak Hatay seçilmiştir. Önce Antakya ve Defne İlçelerinde pek çok mahalle “Rezerv Yapı Alanı” olarak belirlenmiş; daha sonra Samandağ İlçesinde bir mahallede rezerv yapı alanı ilan edilerek yurttaşların taşınmazları Hazineye devredilmiştir. Arkeolojik ve Kentsel Sit Alanı olan ve pek çok kültür varlığını barındıran Antakya’da; depremlerde yaşanan yıkım gerekçe gösterilerek Riskli Alan ilanıyla başlayan rant amaçlı dönüşüm uygulamaları Rezerv Yapı Alanı ilanıyla sürdürülmektedir. Bu kararlar yaşam alanlarının o bölgede yaşayan yurttaşların elinden alınması, Antakya’nın geleneksel dokusu ve mimari mirasının yok olması anlamına gelmektedir. Kent merkezi kamusal alan olmaktan çıkarken; konut alanlarının boşaltılmasına, ticaret ve finans merkezi olarak kurgulanmasına yönelik yapılaşma programları nedeniyle yerinde iskânı sağlanamayan yurttaşlar kentin çeperlerine göç etmek zorunda kalacaktır. Bakanlık ve TOKİ tarafından iktidara yakın belirli gruplara hazırlatılan planlar ve kamu ihale mevzuatından muaf kılınan ihaleler yoluyla; Anayasa ile koruma altına alınmış olan mülkiyet ve konut hakkı yok sayılmaktadır. Rant amaçlı proje ve uygulamalar, riskli alan, acele kamulaştırma ve rezerv yapı alanı kararlarıyla yaşam alanlarının o bölgede yaşayan yurttaşların elinden alınması sadece mülksüzleştirme değil, Hatay’ın ve Antakya’nın geleneksel dokusu ve mimari mirasının yok olması anlamına gelmektedir. Arkeolojik ve Kentsel Sit Alanı olan ve pek çok anıtsal yapının yanı sıra bir kısmı tescilli olmak üzere bölgeye özgü pek çok sivil mimari yapı örneklerini, tescilli taşınmaz kültür varlıklarını barındıran Antakya kent merkezi ve çevresi; tarihi, kültürel ve mimari birikimiyle evrensel bir öneme sahiptir. Bu alanın riskli-rezerv alan uygulamalarına konu edilmek yerine, korunması gerekmektedir. Binlerce yıllık tarihiyle bir bütün olan yerleşim dokusuyla koruma altındaki kent merkezinde depremler nedeniyle ortaya çıkan tahribatın incelenmesi, kentsel sit alanındaki yıkım ve sonrasındaki imar faaliyetlerinin izlenmesi; koruma, bakım, onarım ve restorasyon faaliyetleriyle bölgenin kültürel değerlerinin korunması için üniversitelerin, meslek odalarının, sivil toplum kuruluşlarının gerekirse uluslararası koruma kuruluşları ile birlikte mesleki ve bilimsel çalışmalar yürütülmesi gerekmektedir.
Mimarlar Odası olarak; her koşulda tüm kurumsal varlığımız, sahip olduğumuz mesleki uzmanlık, deneyim ve birikim kapsamında toplumla dayanışma içinde olacağımızı ve çalışmalarımızı sürdüreceğimizi vurguluyoruz” dediler.