Gerçek Sevgi Nedir?

Kadın ve erkek, birbirlerini tamamlamak için bir araya gelir ve her zaman ortak gelecekleri için birbirlerini tamamlama konusunda ilerlerlerse, ancak o zaman aralarındaki anlaşmazlıklar büyümez ve problem olmaz. Çünkü ortak amaçları, ufak tefek anlaşmazlıklardan çok daha önemlidir.

Bizim neslimizde egolarımız o kadar büyük ki bir ilişkiyi yürütmek için, iki kişinin arasında, sadece dünyevi sevgi anlayışımıza göre bir bağ kurarak yaşamak yeterli değildir. Bugün boşanmalar hat safhadadır ve bu durum artarak devam edecek, çünkü egomuz giderek büyüyor, durmuyor… Çiftler, aralarındaki sevgi bağını sadece alacakları hazla ölçtükleri için, bu bağı çok çabuk kaybediyorlar. Bizim neslimiz, sevginin tanımını gözden geçirmek zorunda… İki kişi de bu ilişkiden ne alıyorum değil, ikimiz de birbirimize ne verebiliriz demek durumunda; eğer devam etmek istiyorlarsa… Yoksa dışarıda kadın da çok erkek de… Kafanıza göre takılın…

Gerçek sevgi bir başkasının kalbini, arzularını sanki kendininkiymiş gibi doldurmaktır. Yani ancak bir diğerinin arzularını tatmin etmek için çalıştığımızda birbirimizi hissetmeye gelebiliriz… Sevgi bu hissin başlangıcı ve bu noktadan başlayarak büyümesi ve yücelmesidir.

Yoksa günümüzün ilişkilerine bir göz atın… Bugün insanların sokakta çiftleşen kedilerden ne farkı var ki? Geçen Mart karşı sokaktaki sarıkızlaydım; bu Mart yan sokaktaki Ankaralı kızlayım, hazır küreselleştik seneye Martta belki de bir Asya gezisi yapar, egzotik bir vaşağa takılırım.

Daha önce akıllı bir kadının, erkeği istediği gibi evirip çevirebileceğinden bahsettik. Bu iş siz kadınlara düşüyor ama sonuçta pastanın kreması sizde olacak! Bu yüzden bu işi hor görmeyin çünkü ödülü büyük…

İyi de Mutlu nasıl?

Kadının rolünü oynayabilmesi için erkeğin doğasını anlaması lazım. Ancak o zaman sevgi dolu bir ilişki oturtabilir. Siz kadınlar sık sık erkeğinizi biraz övmeli yani adama, değer verildiği hissini vermelisiniz ki o da özel bir adam olduğunu hissedebilsin. Baba adammış gibi hissetsin, aslanım kaplanım gibi… İşte o zaman erkek, kadının ihtiyacının ne olduğunun farkına varır ve aralarında ne tür bir bağ olduğunun da izlenimi oluşur.

Erkek denilen varlık, anasının yanında 5 yaşında neyse 50 yaşında da öyledir. Evlendiğiniz zaman çocuk sahibi olmak ne demek biliyor musunuz? Bu tecrübeyi size ilk yaşatan erkeğinizdir. Görürsünüz ki erkeğinizin anne şefkatine ihtiyacı var; övülmeye, takdir edilmeye. Eğer bir kadın bunu erkeğine verir ve hissettirirse erkek bırakamaz o kadını. Çocuk büyütmek gibi düşünün… ‘Sen ne kadar da akıllısın, sen ne kadar da iyi bir iş becerdin, sen başarabilirsin… Sen sen sen…’ Anlatabildim mi?

Şimdi işin püf noktası, bunu her zaman sevgiyle ve sık sık yapmak. Erkek bunları sürekli duymak ister (megalo manyak bir doğası olduğu için). Şimdi bu, sizde ilk etapta “Ama ben ne olacağım?” sorusunu uyandırabilir… “Bana iltifat, bana bir şeyler yok mu yani?” dedirtebilir. Ama bir düşünün… Tüm çocuklar büyür ve denge ancak büyüyünce sağlanır, çünkü iyi şeyler yapmayı, kendi içinden gelerek arzulamaya başlar…

Şimdi burada tüm iş kadınlara düşüyormuş gibi gözüküyor ve aklınıza şöyle bir şey gelebilir: ‘Mutlu saçmalamışsın…’ Öyle mi dersin? Hayattan öğrenmek için dahi olmak gerekmiyor… Doğadaki hayvanlara bir bak… En büyük rol her zaman dişidedir. Hatta birçok hayvan, çiftleştikten sonra ayrılır ve tüm yetiştirmeyi anne yapar. Bazı hayvanlar paylaşım içerisinde de olsa rolün çoğu hep dişi taraftadır. Çünkü yön veren güç dişidir.

Doğaya bakarsanız yuvayı dişi kuş organize eder. Siz hiç doğal ortamda yaşayan dişi bir kuşun depresyonu, stresi vs. olduğunu duydunuz mu? Doğa içinde tümüyle ahenkle var olur çünkü dişinin doğası ve doğanın işleyişi arasında mutlak bir denge vardır. Bundan örnek almamız gerekir… Çünkü ben gördüm ki kendi kafalarına göre gittikleri bu dönemde kadınların çoğu yalnız, mutsuz ve depresif. Evli olsa da mutsuz! İçinde bir boşluk hissi var ve hayatın tadını alamıyor.

Genç nesil zaten artık sokak kedileri gibi… Dindar kesim de içlerinde olan arzuları ancak dinle bastırıp kendilerini muhafaza etmeye çalışarak yaşıyorlar ama bunlar da boşuna bir çabadan öteye gidemiyor… İnsan doğasının egoist evrimini ve gelişimini hiçbir din bastıramaz. O dönem artık bitti. Bu yüzden de özellikle dini bütün arkadaşların toplumdaki yolsuzlukları ortaya çıkıyor. Elbette kimseyi kötülemek için söylemiyorum. Barizdir ki egoist doğamız kötü ve herkes egoist… Kimse kendini iyi insan sanmasın; çok çocukça ve gayriciddî olur…

İyi bir hayat istiyorsak, doğamızın ne mal olduğunu bilmek ve anlamak gerekir çünkü doğamızla nasıl başa çıkabileceğimiz konusunu sadece bu bilgiyle araştırabiliriz.

Kadın erkek eşitliği… Hadi len?

OK, öncelikle yarım yamalak okuyanlar için şunu belirtmek istiyorum. Burada yasal düzenlemelerden falan bahsetmiyorum. Bu yazıyı okurken ona göre bir yandan da kendinize bakarak bir analiz yapın…

Doğada hep iki zıt koşuldan bir izlenim alabiliriz… Acı tatlı, gece gündüz, güzel çirkin, siyah beyaz; yani iki zıt his olmaz ise, tamamlayıcı bir izlenim olmaz.

Aha size kadın ve erkek! Bizler zıt varlıklarız. Kuzey ve güney kadar zıt… Birbirimizi tamamlamak için de bu zıtlığa ihtiyacımız var.

Erkek kadın eşitliği konusunda, rollerimizi o kadar bulandırdık ki artık kimse rolünün ne olduğunu bile bilmiyor. Bırakın eşler arasındaki rollerin karışıklılığını, artık millet cinsiyetini karıştırmış duruma geldi.

Kafamıza göre bir eşitlik yaratmak istedik ama kafamız doğanın akıntısına zıt çalıştığı için başımızı yine belaya soktuk. Hayatımız daha dengesiz oldu; ne adil olabildik ne de mutlu, çünkü yaptıklarımız yaratılışımıza aykırı.

Bizler doğanın yani tüm yaratılış sisteminin bir parçasıyız. Doğanın üzerinde değiliz. Gidişatımız bu yüzden bizi mutsuzluktan mutsuzluğa sürükledi… Ve itiraf edelim ki başarısız olduk! İnsan doğası, mutlu olmaya yönelik hareket eder, bu yüzden başarınız ne kadar mutlu olduğunuzla ölçülür, paranızla değil…

Sadece bir aptal başarısını parasıyla ölçer; dünyadan haberi olmadığı için! Bu yüzden de en çok zenginlerin depresyonda, mutsuzluk içinde, uyuşturucu ve alkol bağımlılığında olduğuna şaşmamak gerekir. Her şey gerçekten para değil…

Ormandaki bir maymunla, beton ormanında yaşayan bir maymun arasındaki fark şu: ‘Ormandaki maymun çok daha mutlu ve huzurlu…’ Sizce hangi maymun daha akıllı?

Erdemlik, bizim neslimiz için kendimizi yaratılışın akıntısına uydurmak olacak. Erkek ve kadın olarak rakip değil ama birbirimizi destekleyen ve tamamlayan parçalar olarak çalıştığımız zaman bu erdeme ulaşabiliriz.

Doğada da gördüğümüz şeyler, sadece erkek ve kadın ilişkisini değil, genel olarak insanlar arasındaki ilişkiyi ahenge getiren kanunlardır. Biz de doğadan bu kanunları öğrenmek zorundayız. Uygulamadığımız sürece de hayatın tokatlarını yiyerek, törpülenmek zorunda kalacağız.

Aramızdaki problemlerin egoist doğamızdan kaynaklandığını biliyoruz. Bu yüzden insanlar arasında ahenk yok… Hayvanlarda egoizm olmadığı içindir ki doğa içinde dengeli yaşayabiliyorlar. Aynı egoizm cinsiyet rollerimizin karman çorman olmasına da neden oldu…

Peki, hayatımızı bir dengeye nasıl oturtacağız? Kadın, rolünü erkeğe eşit olarak değil ama tamamlayıcı bir unsur olarak yerine getirirse, sadece ailede değil, tüm toplumda ahenk ve başarı olur.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir