Geleceğin İnsanlığı – 1

Geleceğin insanlığı diye bir şey yok aslında. Şu an nasılsak aynen devam edecek. Çünkü her seferinde yeni baştan başlayarak devam ediyoruz hayata. Unutuyoruz ve bu bedende hatırlıyoruz.

Bu dünya bir deneyim sahası. Burada deneyimliyoruz. Neyi deneyimliyoruz ve deneyim nedir? Deneyim bir çıkarım. Yaşadığımızı içselleştirerek bir daha tekrar etmemesi için idrak seviyesine yükseltmek. Bu mümkün mü?

Elbette değil.

Çünkü dünyanın kanunları var. Dünya hem fizik kanunları var hem de dünyanın morfik kanunları var. Olması gereken oluyor. Yani insan bu kanunlar içerisinde kendine bir yer açamıyor. İnsan bu dünyada bir yer edinemiyor. Ancak olan biten içerisinde bir deneyim yaşayarak olgunlaşabiliyor.

Biz neyi deneyimliyoruz burada bu çok önemli bir soru.
Bilgileri tatbik ediyoruz bilgisi uzakta kaldı. Şimdi ben
neyi deneyimliyorum Ukrayna Rusya savaşında. Daha evvel bu hayatımda İran Irak savaşını deneyimledim. Bosna Savaşına tanık oldum.

Deneyim: Olayların duygularımı tetiklemesi ve benim bu etkiye vereceğim cevap çok önemli.

Daha ne kadar tadı verir daha ne kadar olgunluğa erer bunun belirlenmesi.
Üzüm pişer pişer pekmez oluyor. Pekmez ile üzüm suyu aynı değildir. Çünkü üzüm büyük eziyetlerle suyu çıkarılmış ve pişirilmiştir. Üzümün gelip geleceği nihai nokta Pekmez. Fakat bu örnekte insan için pekmez ötesi de var. İnsan üzüm gibi değildir. Üzümün geleceği son nokta pekmezdir. Fakat insan yolculuğa devam eder.

Nar da öyle. Nar alınır kabuğu soyulur tanelere ayrılır suyu çıkarılır, türlü eziyetlerle sıkılır. Sonra suyu pişer pişer nar ekşisi olur. Nar tanesinin gelip geleceği nihai nokta nar ekşisi nar pekmezi ya da nar marmelatıdır. Fakat insan nar gibi değildir. İnsan yolculuğa devam eder.

Zeytin örneği de böyle. Zeytin tanesi ezilir ezilir zeytin yağı olur. Zeytin ile yağı farklıdır.  İnsan zeytin gibi değildir. Zeytinin gelip gelebileceği son nokta zeytin yağı. Fakat insan yolculuğa devam eder.

İnsan da pişiyor, insan da yanıyor. Olaylar karşısında hepimiz çaresizlik hissediyoruz, üzülüyoruz, dağlanıyoruz, yanıyor pişiyoruz. İşte tüm deneyimler sonrası insan da üzüm gibi, nar gibi, zeytin gibi değil. İnsanın nihai noktası sonsuzluk. Çünkü her deneyim sonrası çıkarımlar farklı tınıda farklı tada ve renkte. Dünyaya uyumlanmak diye bir şey mümkün değil zira bedenimiz yıpranıyor eskiyor ve toprağına geri dönüyor. Kısaca dünya bize ne veriyorsa geri alıyor. Biz bu dünyadan tek bir kum tanesi götüremiyoruz. Bize kalan sadece yaşadığımız deneyimler, edindiğimiz tecrübeler, ödevlerimiz, sorumluluklarımız ve sonucunda bir gayret ve çaba. Biz şu an ne yaşıyorsak kadim zamanlarda da aynısı yaşandı. Yakın geçmişte de aynısı yaşandı.Şimdi de yaşanıyor ve bundan sonra da hep yaşanmaya devam edecek. Kişi kendini dünya ortamında kâmil insan boyutuna yükseltirse yine kanunlara tabi olacak ve belki bir daha bedenlenmeye ihtiyacı kalmayacak, kanunların işleyişine yardım eden gayb aleminin görevli ordularına katılıp karışacak.

Teknolojinin gelişmiş olması, yapay zekanın ortaya çıkışı, robotlar, akıllı telefonlar, hatta ışınlanma, aya gitmek, marsa gitmek gibi çalışmalar insanın gelişimine bir katkı sağlamıyor. Medeniyetin artmasına fayda sağlıyor. İşlerin kolaylanmasına fayda sağlıyor.

Fakat insan uygar olmadıkça büyük gelişim denilen toplumsal sıçrama gerçekleşemiyor. Tek tük aralarda insanlar olgun. Çok az o da. Sekiz milyarın yüzde on dokuzu belki. Gerçekten vicdani davranabilen, yüksek empati yapabilen, doğa ve hayvan sevgisi, hoşgörülü. Gerçekten gelişmeye dönüşmeye açık bir yapı. İlhamlarla besleniyor. Başka boyutlardaki geliş gidişlerin farkında. İlahi döngüden haberdar. Yüce yaradana inanıyor, iman boyutuna yükselme aşamasında. Özgüdüsel boyuta yükselme. Hakikat bilgileri ile yaşayabilme.

Diğer beşeri varlıklar ancak yeme içme uyuma çiftleşme ve dünyaya doyamama içgüdüsü ile hemhal durumda. Çünkü dünyanın kanunu bu. Dünya sana kırmızıyı verir tam kırmızıya doyarsın sana sarı verir tam sarıya doyarsın sana ev verir tam doyarsın araba verir ve bu sonsuza kadar bitmez.

Özgür iradeden bahsediyoruz fakat dünya kanunları ile sınırlı bir durumdayız. Dünya bize ne kadar alan vermişse işte o alanda ancak özgür irademizi kullanabiliyoruz. Fakat onun yasalarına, kanunlarına, sebep sonuç ilişkisine, karmasına tabiyiz. Yani özgür irade öyle kafana göre değil, ancak hak ediş ve liyakat ölçüsünde bir özgür irade olabilir. Bunun dışında yalancı perçem denilen bu alındaki o noktadan sürüklenen bir insanlık büyük çoğunluğu. Onların neredeyse ruhi titreşimleri bile henüz tam olgunluğa erişmedi. Rüşd olmadı reşit olmadı. Yani ruhlarından hakikatlerinden beslenemiyorlar. İletişim çok zayıf.

(Devam Edecek)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir