NECİP FAZIL KISAKÜREK İLE İLGİLİ BİR HATIRA
Adil Akkoyunlu, İmbik dergisinin Ocak-Şubat 2021 tarihli 4. Sayısında yayımlanan “Necip Fazıl Kısakürek ve Bir Hatıra” başlıklı yazısında Necip Fazıl Kısakürek ile ilgili olarak şu hatırasını anlatıyor:
Liseli yıllarda, Malatya’da “Liseler Arası Şiir Okuma Yarışması” yapılmış, ben Üstat’ın, gençliğe seslendiği “Sakarya” şiiriyle birinci olmuştum.
Necip Fazıl Kısakürek Malatya’da Fuzuli Caddesi üzerinde yazlık Yenimelek Sineması’nda konferans verecekti.
Gecikti biraz. Arkadaşlar: “Adil, sahneye geç, Üstat’ın şiirlerinden oku, halkı biraz oyala” dediler. Gerçekten halk sabırsızlanıyordu. İstemesem de, beni sahneye çıkardılar. Şiirlerinden çoğunu ezberdim. Bayağı gecikti. Kimse yerinden kalkmıyor, hasretle ve sabırsızlıkla Üstat’ı bekliyordu. Ben de sahnede coşmuş, bir şiirini bitirip diğerine başlıyordum.
Nihayet Üstat geldi. Ben, koşar adımlarla sahneden indim. En önde sandalyeye oturdu. Biraz dinlenmek istediğini söylemiş. Arkadan koro halinde arkadaşlarımın sesi yükseldi: “Adil, Sakarya!.. Adil, Sakarya!..”
Beni bir titreme aldı. Bu öyle Liseler Arası Şiir Okuma Yarışması’nda öğrencilerin ve hocaların karşısında şiir okumaya benzemezdi. Necip Fazıl’ın huzurunda okuyacaktım. Duymuştuk: Konferans vermek için gittiği bazı yerlerde kendisinin şiirlerini okumuşlar, sahneden kovmuş: “İn aşağı! Bu şiir, böyle okunmaz.” demiş. Ya beni de kovarsa, daha kimsenin yüzüne bakamam diye bir korku sardı.
Ben, sahneye yakın bir yerde ayaktaydım. Zaten oturanlar kadar da ayakta duranlar vardı. Konferansı MTTB tertiplemişti. Mehmet Nuri Karaman Hoca, ceketinin önünü ilikledi, Necip Fazıl’ın yanına gitti. Eğildi: “Üstadım, arkadaşımız şiir okusun mu?” diye sordu. Ben de yaklaşmış, ne diyeceğini merak ediyordum. Sert ve tok bir sesle: “Konferanstan sonra okusun.” dedi.
Derin bir nefes aldım. Konferanstan sonra o da gider, orada kimse de kalmazdı. Yani sahneden kovulmaktan kurtulmuştum.
Nihayet bitirdi konuşmasını.
Fakat konferanstan sonra gitmedi Üstat. Öndeki sandalyeden birine oturdu. Kimse yerinden kıpırdamıyordu. Üstatla beraber çıkmak istiyorlardı. Birden bizim arkadaşlar tekrar seslerini yükselttiler: “Adil, Sakarya!..” diye…
Yine beni bir heyecan ve titreme aldı. Bütün vücudumun terlediğini hissettim.
Mehmet Nuri Karaman, ceketini düğmeleyip Üstat’ın yanına gitti: “Üstat, arkadaşımız Sakarya’yı okusun mu?” diye sordu. Ben de Karaman hocanın arkasında durmuş, Üstat’ın ne diyeceğini merak ediyordum. Aynı tok ve sert bir ses tonuyla: “Okusun!” demez mi!
Karaman Hoca dönüp bana baktı: “Çık, oku.” dedi.
Artık yapacak bir şey yoktu. “Allah’ım, beni mahcup etme.” diye Rabbime yakardım sahneye çıkarken.
Şiir okumada kendime bir prensip ediniştim: “Şiir okunmaz, yaşanır.” diyordum. “Ses tonunla, yüz hatlarınla, hareketlerinle, şiirdeki sözleri yaşayacaksın. Hem öyle yaşayacaksın ki; dilini bilmeyip seni dinleyen bir kişi bile hal dilinle senin ne dediğini anlamalıdır.” diyordum. Ben şiire hep öyle okumaya çalışıyordum. Belki derece almamı buna borçluydum.
Yine öyle yapacaktım. Başladım Üstat’ın, Sakarya şiirini okumaya. Kendimi şiire vermiş, gözüm kimseyi görmüyordu. Elimle, ayağımla, yüzümle, dilimde; bütün vücudumda okuyordum şiiri. Şiirdeki sözlerin anlamına göre sesimi yükseltiyor, alçaltıyor, bazen duygusallaşıyordum. Yerimde durmuyor, sahnede bazen hızlı, bazen yavaş gezip duruyordum.
Çok şükür bitti. Kovulmadım, bu bana yeter. Hızlı adımlarla gittim, Üstat’ın elini öptüm. Mehmet Nuri Karaman yine ceketinin önünü ilikleyerek geldi: “Üstadım, arkadaş Sakarya’yı nasıl okudu?” diye sordu.
Üstat, yine aynı top sesle cevap verdi: “Güzel okudu. Fakat ben daha güzel okuyorum.”
(BİTTİ)