İhanet Edenler
Peyami Sabah: Yöneten Ali Kemal. Gerçek adı Ali Rıza.
Yazdıklarından bazı örnekler verelim:
“İngiliz milleti kâinatın en azimli milletidir. Onların dostluğu Osmanlı için bulunmaz bir güçtür.”
Ali Kemal bir hafta sonra da şöyle diyordu:
“İki vatanımız var, biri asıl vatanımız, öteki Fransa.”
Ali Kemal, Damat Ferit Hükümeti’nde eğitim bakanlığı da yaptı.
Hem yazılarında hem de demeçlerinde Milli Mücadele’ye şiddetle karşı çıkıyor, Mustafa Kemal ve arkadaşlarını ağır bir dille suçluyor ve bu harekete katılanların en ağır şekilde cezalandırılacaklarını yazıyordu.
Ona göre Mustafa Kemal ve arkadaşları Rumlardan daha zararlıydı.
“Kuyucu Murat Paşa Celaliler’e nasıl davranmışsa Kuvayı Milliye’ye de öyle davranmak gerekir” diye yazıyordu.
Mütareke basını, her gün İstanbul’u işgal eden devletlere övgüler yağdırıyor, bir an önce Türkiye’nin yönetimini ellerine almalarını istiyordu.
Ali Kemal, Türk ordusu zafer kazandıktan ve Anadolu’yu düşmandan temizledikten sonra Beyoğlu’nda Ankara hükümetinin emri ile gizli servis elemanları tarafından yakalandı ve İstanbul’dan çıkarılıp İzmit’e götürüldü, Ankara’ya götürülmeden önce yapılan sorgusunda şöyle dedi:
“Ben bu davanın başarılı olacağına inanmıyordum. Türk milletinde bu kadar büyük yaşama gayreti ve savaş ruhunun var olduğunu bilmiyordum. Bu bilgisizliğimden dolayı mazur görülmeliyim. Yaşamımın büyük bölümü Avrupa’da geçti. Türk milletini tanımıyormuşum, tanıyamamışım.”
Trene bindirilmek için sorgulandığı yerden çıkarıldığında kapı önünde biriken kalabalık tarafından linç edildi.
Alemdar ve Refi Cevat Ulunay
Milli Mücadele’ye karşı olan Alemdar çok yıkıcı yayınlar yapıyordu. Başyazarı Refi Cevad Ulunay’dı.
Ulunay çok sert yazılar yazıyor, İngiliz mandası istiyordu. İşte bazı örnekler:
“İngilizleri bekliyoruz. Türkler kendi güçleriyle adam olamaz. İngilizler elimizden tutarak bizi kurtaracak.”
“İngiltere bizim elimizden tutmalıdır. İstiklal diye bağıranlar kötü niyetlidir.”
“Anadolu’dakiler ne istiyor? Tekrar harp mi edelim? Milleti soyup soğana mı çevirelim? Bunlar milleti kırdırmak istiyor.”
“Kuvayı Milliye adı altında hareket eden eşkıya.”
“Kemalist çetelerin şakileri.”
Türkçe İstanbul ve Sait Molla
Türkçe İstanbul’un yöneticisi Sait Molla da İngiliz mandasını savunuyordu.
İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ni kuran Sait Molla İngilizlere başvurarak yönetime el koymalarını istiyordu.
Burada bir gerçeği daha vurgulamak gerekir: Saray da Sait Molla gibi Türklerin İngilizler tarafından yönetilmesi için işgal komutanlığına resmen başvurdu. Başvuruyu, Padişah Vahdeddin adına Sadrazam Damat Ferit Paşa yapmıştı.
“Mütareke Basını”nın yazarları ve gazetecileri milli mücadele dönemine başından beri karşı çıktılar ve çok yıkıcı yayımlar yaptılar.
Zaferden sonra kimi öldürüldü, kimi ülkeden kaçtı, kimi de yurtdışına sürgüne yollandı.
ŞANTAJCI GAZETECİLER
Türk Basınının İlk Şantajcısı Baba Tahir
Ahlaksızlığı ve şantajcılığıyla Türk basın tarihine geçen Mehmet Tahir adındaki sözde gazeteci aynı zamanda Padişah II. Abdülhamid’in de jurnalcisiydi.
Jurnalci Mehmet Tahir yazılarını attığı “Babanzade” imzası nedeniyle Baba Tahir olarak anılıyordu.
Bu ahlak yoksunuz sözde gazeteci, 1895 yılında çıkardığı Malumat adlı dergide en ünlü gazetecileri bile saraya jurnalliyordu. Bu yüzden birçok gazete kapanıyordu.
Baba Tahir, insanları jurnalledikçe saray tarafından besleniyor, beslendikçe de büyüyordu. Bu sayede yayım yaşamına atılmasından kısa bir süre sonra iki gazete ve iki dergi sahibi olmayı başardı.
Baba Tahir haftalık dergi olarak çıkardığı Malumat‘ı bol para sahibi olunca günlük gazeteye dönüştürdü. Artık İstanbul’un en lüks semtlerinde oturuyor, şık giyiniyor, otomobil kullanıyordu.
Terkos Gölü’ne Domuz Düştü Şantajı
Baba Tahir’in en rezil yöntemlerinden birinin şantajcılık olduğunu belirtmiştik. Bunlardan basın tarihine geçen en ilginç olanı şöyledir:
İstanbul o yıllarda içme suyunu tek kaynaktan alırdı. Terkos Gölü’nün suyu, hem temiz hem de lezzetliydi. Bu tesisleri Fransız şirketi işletiyordu.
Baba Tahir, Fransız şirketinden olumlu haberler yazmak veya karşıt haber yazmamak koşuluyla düzenli olarak para alıyordu. Bu düzenden iki taraf da mutluydu. Tahir Efendi havadan para kazanıyor, Fransız şirketinin de başı ağrımıyordu. Her iki taraf için de işler tıkırındaydı.
Ancak şirket müdürünün görev süresi tamamlandı ve ülkesine döndü.
Terkos Su Kumpanyası İstanbul’a yeni bir müdür gönderdi. Müdür dosyaları incelerken Malumat gazetesine her ay bir kese altın gönderildiğini belirledi. Görevlilere bu paranın hangi amaçla gönderildiğini sordu. Gerekçeyi öğrenince öfkeden küplere binen müdür “Ben, karşı haber yazmasın diye kimseye haraç vermem” diyerek Baba Tahir’in parasını kesti.
Baba Tahir durumu öğrenince hemen oturdu ve gazetesinde yayımlanmak üzere bir haber yazdı:
“Geçtiğimiz gün Terkos Gölü yakınlarında avlanan avcılar besili bir domuz görmüşler ve bu pis mahlukatı öldürmek için ateş etmişlerdir. Ancak domuza isabet eden mermiler onu sadece yaralamış, avcıların elinden kaçan ve kan kaybeden yabandomuzu, Terkos Gölü’nde düşerek boğulmuştur.”
Bu haber Malumat gazetesinde yayımlandığı gün İstanbul birbirine girmiş, Müslüman halk Fransız şirketinin önünde toplanmış. Şirketin müdürü ve çalışanlar panikleyip ne yapacaklarını şaşırmışlar.
Yeni müdür hata yaptığını anlamış ve Baba Tahir’e hemen bir kese altın gönderip maaşının düzenli bir şekilde süreceği sözünü vermiş.
Ertesi gün Malumat gazetesinde şu düzeltme haberi yayımlanmış:
“Aldığımız son istihbarata göre domuz hakikaten vurulmuş ama göle düşmemiş, sahilin gerisinde gebermiş ve leşi de bulunmuştur.”
NASİHAT
Hürriyet’in kurucusu rahmetli Sedat Simavi’nin altmış altı yıl önce genç gazetecilere bıraktığı bir nasihati anımsadım. Şöyle yazmıştı Sedat Simavi: “Gazeteci arkadaşıma… Bu meslek yorucu meslektir. Ama insan büyük bir zevk içinde çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır ama satma…”
(DEVAM EDECEK)