Enes Kara’nın intiharı, sözün bittiği yerdir.
Bu saatten sonra yazılan da çizilen boşunadır.
Yirmi yaşında gencecik bir tıp öğrencisi göz göre göre yok olup gitti…
Haberi sosyal medyada duyup öğrenince ağlamaktan göz damarlarımız kurudu.
Gencecik, tertemiz, pırıl pırıl bir çocuk!
Ne kadar masum…
Ne kadar aç özgürlüğe…
İsyan ediyor yaşadıklarına.
Mutsuz ve umutsuz…
Beklentisi kalmamış gelecekten
Yaşamdan kopmuş…
Onun için yaşamak anlamını yitirmiş.
İntiharı bir kurtuluş olarak görmüş.
Keşke intiharı değil de sesini duyurmayı seçseydi.
Duyursaydı sesini…
Duysaydık…
Söküp alsaydık ecelin elinden Enes Kara’yı
Bir, iki değil kurtarılacakların sayısı.
Belki binler belki on binler…
Mesele derinde.
Sistemlerden kaynaklı sorunlar.
Enes Kara…
Sesi oldu binlerin, on binlerin ölümü pahasına.
“Kurtarın bizi!” dedi.
Özgürce düşünmek ve özgürce yaşamak!
Boşuna değil bu söylem.
Artık yeter!
Dünya da zaman da yaşam da değişti.
Bilim çağını yaşıyor insanlık!
İnsanları bir kalıba sokup, gözlerini kör, kulaklarını sağır edemezsiniz.
Bir cemaate, bir tarikata mahkûm edip; kişileri dünyadan bağını koparamazsınız.
Ne kadar baskı kurarsanız o kadar isyan eder insanlık.
Ya bir yol bulurlar ya da bir yol açarlar…
Duymazsanız, görmezseniz bu isyanı…
Enes Kara ne bir ilk olur, ne de bir son…