Adil ÇETİN
Araştırmacı-Yazar
İLESAM Hatay İl Temsilcisi
adilcetin1@gmail.com
KILIK-KIYAFET
İnsan ilişkilerinde en önemli nokta iletişimdir. Çünkü insanlar gördüklerine ve duyduklarına daha çok inanırlar.
İnsanların gözünde itibarlı olmak isteyen, kılık kıyafetine de dikkat etmelidir. Güzel bir kıyafet için bilinen bir söz şöyledir: “Güzel bir kıyafet iyi bir tavsiye mektubudur.” Kılık kıyafet sözünü çok sık kullanırız. Saç, sakal, gömlek, kravat, elbise, kemer, ayakkabı, çorap… Bütün bunların temizliği, birbirleriyle renk uyumu yani estetik duruşu veya tam tersi uyumsuzluğu önemlidir. Giydiğimiz elbisenin ve aksesuarlarının yeni, modası geçmemiş olması hem kendimize hem de karşımızdakilere göstereceğimiz saygının bir ifadesidir. Kaliteli giyim her şeyden önce zevk meselesidir. Ama bir yandan da insanın gelir düzeyi ile alakalıdır. Yalnız giyim zevkiniz gelişmemişse ekonomik durumunuz ne kadar iyi olursa olsun bir anlam ifade etmez. Oldukça zengin birçok insan vardır ki işportadan giyinir. Zevksizdir, uyumsuzdur. Çocukluğunda ve gençliğinde yokluk içinde büyüyen sonra maddi açıdan varlığa kavuşup da kazandığı parayı harcayamayan, tekrar eski yokluk günlerine dönme korkusu yaşayan insanlar da mevcuttur. Yoklukta zaruretten kaynaklanan giyim tarzı alışkanlığa dönüştüğü için varlıkta yeni bir tarz oluşturup bu alışkanlığını değiştiremiyor, kendisini yenileyemiyor. Nice dar ve orta gelir düzeyinde insan bilirim çok kaliteli olmasa da giydiğini yakıştırır. Bir insan geliriyle orantılı bir giyim ve hayat standardı oluşturmalıdır. Kaliteli, uyumlu, zevkli bir giyim önce kendiniz için olmalıdır. Çevrenize ve işinize önem veriyorsanız kılık kıyafetinize de dikkat etmek mecburiyetindesiniz. Karşıdaki insanın sizinle ilgili ilk düşüncesini kılık kıyafetiniz belirler.
Unutmayalım, güzel bir kıyafet, zevktir, moraldir, kendine güvendir, karşıya saygınlık verir. Dış görünüş, giyim kuşam, davranış ve tavırlar sözsüz iletişimin parçalarıdır. “İnsanlar kıyafetleriyle karşılanır, fikirleriyle uğurlanır” deyimi de ilk izlenimin önemini ortaya koyar. İlk defa gördüğümüz insanlar hakkında fikirlerimiz saniyeler içinde oluşmaktadır. İlk intibayı olumlu ve doğru oluşturabilmek bu bakımdan önemlidir. Karşı tarafa kendimizi anlatmak için yeterli zamanımız yoksa bu fırsatı iyi değerlendirmek durumundayız.
Daha konuşmadan karşıyla kurduğumuz iletişim; dış görünüm, kıyafetler, aksesuarlar, renkler, mekân ve zaman kullanımı gibi pek çok unsurdan oluşmaktadır.
İlk etkide, konuşulanlar kadar, dış görünüş, konuşma tarzı, üslubu ve hareketler önemlidir. İlk etki çok hızlı ve saniyeler içerisinde oluşur. Zekâ, yetenek, bilgi, kültür, güven vb. sonradan anlaşılır.
Kişiler hiç konuşmadan kıyafetleri, aksesuarları, duruşları vb. dış özellikleri ile karşıdakilere kendileri hakkında mesajlar vermektedirler.
İyi ve güzel giyim, öncelikle kişiye yakışan, giyenin boyuna, kilosuna ve rengine, yaşına ve işine uygun ve mekâna göre seçilen giyimdir.
İş ortamında abartılı aksesuarlar kullanmaktan kaçınılmalıdır. Kullanılan aksesuarların rengi, kalitesi diğer unsurlarla uyumu ve kişinin yaşına ve ortama uygun olması da imaj açısından dikkat edilmesi gereken bir husustur.
Güzel giyinmenin yanında kişisel bakım da önemlidir.
*
KIYAFETSİZLİĞİN CEZASI
Yunanlı Filozof Filopin’i bir gün Atinalı bir zengin, yemeğe çağırır. Filopin davete her zamanki pejmürde kıyafeti ile vaktinden önce gelir.
Evin hanımı onu odunları kesmek için gelen oduncu zannedip emir verir:
– Haydi, oyalanma, şuradaki odunları kes, misafirlerimiz var.
Filopin, hiç istifini bozmadan verilen görevi yapmaya başlar.
Ev sahibi gelip de Filozof Filopin’i odun keserken görünce şaşırır:
– Ne yapıyorsunuz efendim, der.
Filopin’in cevabı düşündürücüdür:
– Kıyafetsizliğimin cezasını çekiyorum, efendim!
*
YE KÜRKÜM YE…
Nasrettin Hoca, bir defasında günlük elbisesi ile bir merasime iştirak etmişti. Eski-püskü elbise ile kimse hocaya itibar etmedi, hatta yemek sofrasına bile çağırmadılar. Hoca anladı itibarın elbiseye olduğunu… Doğru eve gitti, en yeni elbiselerini giyip geldi. Bu sefer onu yepyeni kürk içinde gören halkın dikkatini çekti ve başköşeye buyur ettiler.
Hoca yemek sofrasına oturdu ve kendisi başlamadan evvel tabağa kürkünü uzatarak:
– Ye kürküm ye! diye söylenmeye başladı.
Oradakiler:
– Ne oluyor hoca efendi? Hiç kürk yemek yer mi? dediklerinde: