HABER MERKEZİ
Hatay Ayağa Kalkıyor Platformu gerçekleştirdiği ilk eyleminde, Deprem ve Deprem sonrasında yaşanan ihmaller dile getirdi.
Habib-i Neccar Camisi önünde toplanan Platform üyeleri, Kemalpaşa caddesi üzerinden Meclis Kültür Merkezine kadar yürüdü.
Burada yapılan basın açıklamasını okuyan Nilgün Kara, yaşananları şöyle dile getirdi: “6 ve 20 Şubat tarihlerinde Hatay dahil 10 ilde meydana gelen depremler, on binlerce insanın hayatını kaybetmesine, binlerce insanın da engelli kalmasına neden oldu. Halkın her kesimi için onulmaz fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, olağan hayatı ve insani faaliyetleri büyük ölçüde kesintiye uğratan ve hatta durmasına yol açan bu yıkım içerisinde bizler; artık ‘var olmayan kentlerimizin’ kalıntıları arasında, depremi yaşayan diğer şehirlerden çok daha ağır ve katlanılması zor koşullar içinde; çözümü yıllara yayılacak ya da çözümsüz bırakılacak birçok problemle baş başa kaldık. Yaşanan doğa olayını afete dönüştüren kusur ve ihmaller, krizi yönetmekteki yetersizlik ve eksiklikler, merkezi ve yerel idarelerin deprem sırasında ve sonrasında gerçekleştirdikleri eylem ve işlemlerdeki hukuksuzluk, programsızlık ve yurttaş olarak bizleri süreçlere katmak bir yana, bilgilenme hakkımızı bile tanımayan, yok sayan anlayışı içinde bulunduğumuz koşulları giderek ağırlaştıran, çözüm konusunda umutsuzluk ve yılgınlık yaratan, toplumsal stres ve yaşamsal travmaları altından kalkılamaz boyuta getiren bir sonuç doğurmuş bulunuyor.
Oysa biliyoruz ki; ulusal ve uluslararası hukuka göre “afet yönetiminin” tüm boyutlarında, kamu gücünü kullanan merkezi ve yerel idare birimleriyle devlet, temel sorumlu olarak, görevini eksiksiz şekilde yerine getirmekle yükümlüdür! Bu yükümlülükler gereği; deprem başta olmak üzere, her türlü afet öncesi süreçte bölgenin özelliklerinin gerekli kıldığı her türlü “önleme ve zarar azaltma ile hazırlık aşamalarını” eksiksiz şekilde gerçekleştirmiş olmalıdır.
Merkezi ve yerel idare, deprem ve ardından ortaya çıkan sorunların çözümünü “hızlı bir şekilde enkaz kaldırma ve yeniden inşa etme” olarak görüyor. Bu anlayışla şehrimiz, hukuksal mevzuat ve afet yönetiminin gerektirdiği koşullar ve program oluşturulmadan, acele ve keyfi bir şekilde inşaat firmalarına teslim edilmiş bulunuyor. Hemen her sokağı, bir yıkım çalışması ya da yıkılmayı bekleyen ağır hasarlı yapılarla dolu Antakya, Samandağ, İskenderun, Arsuz, Kırıkhan, enkaz ve yıkımlardan yükselen toz bulutlarıyla kaplanmış; her tarla, her bahçe, her okul dibi, konut ve çadır alanları, dere yatakları, orman arazileri, zeytinlikler, seralar, tarım arazileri ve su varlıklarına çok yakın bölgeler, moloz döküm alanı haline getirilmiş, çok yoğun bir atık kirlenmesi ve ekolojik yıkım ortamı yaratılmış bulunuyor.
Yerleşim alanlarında, depremden zarar gören binaların yıkımı asbestli malzemenin sökümü yapılmadan gerçekleşiyor! İş makineleri bu malzemelerin mikron boyutuna kadar kırılmasına yol açıyor! Enkaz kaldırmalarda sulama işlemi yapılmıyor! Moloz ve yıkıntılar kamyonlarla herhangi bir baranda ile kapatılmadan açık şekilde taşınıyor! Yıkıntı atıkları ayrıştırılmadan, asbestli malzemeler gömülmeden depolanıyor! Asbest lifleri, civa, silika gibi tehlikeli birçok kimyasal, rüzgârın da yağmur ve sellerin yardımıyla çok büyük bir alana kontrolsüzce yayılıyor ve burada yaşayan herkes bu toza maruz kalıyor! Enkaz alanlarında vatandaşları uzak tutacak herhangi bir görevli ya da uyarı levhası dahi bulunmuyor”