Dede Korkut (Korkut Ata), Oğuz halkının güçlüklerini çözümlerdi. Her ne iş olursa, Korkut Ata’ya danışmayınca yapmazlardı. Her ne buyursa kabul ederlerdi. Sözünü tutup yerine getirirlerdi.
Bir gün Dede Korkut coşup Oğuz beyleri içinde soy soylamış, onlara öğüt vermiş. Görelim Han’ım ne demiş. Dede Korkut söylemiş:
Tanrı Tanrı demeyince, işler yolunda gitmez
Güçlü Tanrı vermeyince, er varsıllaşmaz
Önceden yazılmazsa, kul başına belâ gelmez
Ecel vakti ermeyince, kimse ölmez
Ölen adam dirilmez
Çıkan can geri gelmez
Bir yiğidin, kara dağ yumrusunca malı olsa, yığar, toplar, ister, nasibinden fazlasını yiyemez
Gürleyerek sular taşsa, deniz dolmaz
Büyüklük taslayanı Tanrı sevmez
Gönlünü yüce tutan erde devlet olmaz
El oğlunu beslemekle oğul olmaz, büyüyünce geçer gider, gördüm demez
Göl, tepecik olmaz
Güveyi, oğul olmaz
Kara eşeğin başına gem vursan, katır olmaz
Hizmetçiye giysi giydirsen, kadın olmaz
Lapa lapa karlar yağsa, yaza almaz
Yapağılı gökçe çimen güzel kalmaz
Eski pamuk, bez olmaz
Eski düşman dost olmaz
Kara koç ata kıyamayınca yol alınmaz
Kara çelik öz kılıcı çalmayınca, hasım dönmez
Er, malına kıymayınca adı çıkmaz
Kız, anadan görmeyince, öğüt etkilemez
Oğul, babadan görmeyince, sofra kurmaz
Oğul, babanın yetişenidir
İki gözünün biridir
İyi oğul yetişse, ocağının közüdür
Oğul da neylesin, baba ölüp mal kalmasa
Baba malından ne çıkar
Başta devlet olmasa
Devletsizin kötülüğünden
Tanrı saklasın Han’ım, sizi
*
Dede Korkut bir daha söylemiş:
Sert yürürken kazılık ata, alçak yiğit binemez
Binince, binmese yeğ
Çalınca kesebilen öz kılıcı korkaklar çalınca çalmasa yeğ
Çalabilen yiğide ok ile kılıçtan
Bir çomak yeğ
Konuğu olmayan kara evler
Yıkılsa yeğ
Atın yemediği acı otlar
Bitmese yeğ
Adamın içmediği acı sular sızınca
Sızmasa yeğ
Baba adını yürütmeyen görgüsüz, kaza oğul, baba belinden inince
İnmese yeğ
Ana rahmine düşünce
Doğmasa yeğ
Baba adını yürütünce
Devletli oğul yeğ
Yalan söz bu dünyada olunca
Olmasa yeğ
Gerçeklerin, üç otuz on yaşını
Doldursa yeğ
Üç otuz on yaşınız dolsun
Tanrı size kötülük getirmesin
Devletiniz sonsuz olsun, Han’ım hey
*
Dede Korkut bir daha söylemiş, görelim Han’ım ne söylemiş:
Gittikte yerin otlaklarını geyik bilir
Yeşermiş yerlerin çimenlerini yaban eşeği bilir
Ayrı ayrı yolların izini deve bilir
Yedi derenin kokularını tilki bilir
Geceleyin kervan göçtüğünü çayır kuşu bilir
Oğulun kimden olduğunu ana bilir
Erin ağırını, hafifini at bilir
Ağır yüklerin güçlüğünü katır bilir
Nerede sızılar varsa çeken bilir
Gafil başın ağrısını beyin bilir
Kolca kopuzu götürüp elden ele, beyden beye, ozan gezer
Erin cömerdini, erin cimrisini ozan bilir
Karşınızda çalıp söyleyen ozan olsun
Azıp gelen belâyı Tanrı savsın, Han’ım hey
*
Dede Korkut yine söylemiş, görelim Han’ım ne söylemiş:
Ağız açıp över olsam, üstümüzde Tanrı güzel
Tanrı dostu, din büyüğü Muhammet güzel
Muhammet’in sağ yanında namaz kılan Ebubekir Sıddık güzel
En son otuzuncu cüz başıdır, “amme” güzel
Hecesince düz okunsa “yasin” güzel
Kılıç çaldı, din açtı, erlerin eri Ali güzel
Ali’nin oğulları, peygamberin torunları Kerbelâ yazısında, Yezidîler elinde şehit oldu Hasan’la Hüseyin, iki kardeş birlikte güzel
Yazılıp düzülüp gökten indi, Tanrı bilimi Kur’ân güzel
O Kur’ân’ı yazdı düzdü, bilginler öğreninceye değin bekledi, bilginler bilgini Osman Affan oğlu güzel
Çukur yerde yapılmıştır, Tanrı’nın evi Mekke güzel
O Mekke’ye sağ varsa, esen gelse, imanı bütün hacı güzel
Cuma günü okuyunca hutbe güzel
Kulak verip dinleyince ümmet güzel
Minarede ezan okuyunca hoca güzel
Dizini bastırıp oturup helâlli güzel
Şakağında ağarsa baba güzel
Ak sütünü doyuncaya değin emzirse ana güzel
Sevgili kardeş güzel
Alaca ev yanında dikilse gerdek güzel
Uzunca çadır ipi güzel
Oğul güzel
Kimseler benzemedi, bütün evrenleri yaratan Tanrı güzel
O övdüğüm yüce Tanrı, dost olarak yardım eriştirsin Han’ım hey