Çocuğa en çok yakışan nedir bilir misiniz? Bunun yanıtı kuşkusuz gülmektir. Mini minnacık daha yeni doğmuş bir çocuğun yaptığı davranış gülmedir. Gülmek, insanlar arasında kurulan en yakın, en kısa köprüdür. Çocuk ne olursa olsun güler. Gülme çocuk için duygularını anlatım aracıdır.
İnsanı öteki canlılardan ayıran üç özellik vardır: düşünmek, konuşmak ve gülmek. İşte gülmenin insandan başka canlıya yakışacağını da pek sanmıyorum. Yırtıcı bir hayvanın gülmesi, onun yırtıcılık özelliğini yok etmez, edemez. Bizler insanların gülmesinden yanayız. Hele ki çocukların gülmesi sağlıklı bir kuşağın da müjdecisidir. Sağlıklı insanlar güler. Dolayısıyla sağlıklı çocuklar da güler. Bebekler bunun en somut örneği değil mi? Bebeğin hiçbir sorunu yoksa size bakıp güler. O gülücükler nasıl da yakışır o minnacık canlıya. Bakmaya doyamazsınız. Güldükçe minicik yüzünde güller açar. O yüz bir çiçek bahçesine döner. Büyükler de öyle değil mi? Somurtan insanlar ne denli güzel olsalar bile, o güzellikleri yok olup gider. Televizyona çıkan sanatçı(!), manken(!) takımının sürekli pişmiş kelle gibi sırıtması, güzel görünmek içindir.
Çocuklar, birisinden intikam alacağı zaman da güler. Büyüklerinden dayak yiyen çocuk, hem ağlar hem de acımadı ki diye güler. Gülerken aslında en sonsuz intikam alınmaktadır. Mizah yazarı Kişhon, mizah sonsuzluğa uzanan bir öç almadır, diye boşa söylememiş. Çocukların gülmesi onlara uygun yapılan mizahla mümkündür. Yapılan mizah beyne hükmetmelidir. Durum mizahı ile çocuğu güldürmek pek sağlıklıdır diyemem. Çocuk önce düşünmeli, sonra gülmelidir. Televizyon dizilerinde olduğu gibi komutla güldürmek çok ters geliyor bana. Öyle bir çocuğun yaşamı, komutlar halkasından başka bir şey olamaz. İşte o gülme, o mizah sağlıklı değildir.
Bizler her ne denli çocukların gülmesinden yanayız, desek bile onun karşısına getirip şiddet olgusunu koyuyorlar. Çizgi filmler bile şiddet içeren sahnelerle dolu. Çocuk o yaşta şiddetin pis sularında yıkandırılıyor. Büyükleri ağzını açıp tek sözcük demiyor, yasak kavramını o an kullanmıyorlar. Şiddetle büyüyen çocukları birer Terminatör olmamaları içten bile değil. Şiddet içeren filmler izlerken çocuğun yüzünde korkunun derin izleri belirginleşiyor. Yaşamdan korkmaya başlıyor. Çevresindeki tüm insanların o filmlerdeki gibi kötü niyetli insanlar olduğunu düşünüyor. İşte o zaman tehlike çanları çalmaya başlamıştır.
Toplum olarak çocuklarımız gülsün kampanyası başlatalım, desem yanlış mı yapmış olurum. Tüm insanlarımızın doyasıya güleceği mutlu günler diliyorum. Unutmayalım ki, insandan başka canlı gülmez, gülemez…
Gülmek, düşünmek, konuşmak insanı insan yapan değerler değil mi? Bunları başarabildiğimiz zaman çok şeyleri de başaracağız. Çocuk yaşta onlara gülme kavramını vermek zorundayız. Bırakalım özgürce gülsünler. Okullarda gülme dersleri niye konmaz ki, çocuklar yaratıcı duruma ancak böyle getirilir. O derslerde çocuklar gerek grup gerekse bireysel olarak üretir. Sonra da sahneler. Bunu öğrenciler izler. Ben daha güzelini yapacağım, diyerek tatlı bir rekabet ortamına dalar. Yarışmaların eğitimde olumlu yanları olduğunu kimse yadsıyamaz. Bunu aşırıya kaçırmamak koşuluyla…
Çocuklar artık ekran karşısında dalıp gidiyorlar ne olduğu belli olmayan maceralara. Çocuklar artık fıkra anlatmıyorlar. Kendileri için komik bir durumu paylaşmıyorlar. Suskun, yalnız, kendi halindeki çocuklar yarın büyüdüklerinde yaşadıkları topluma ne verebilirler, merak etmemek elde değil!
Bırakalım çocuklarımız özgürce düşünüp gülebildikleri ortamda gelişsinler, birey olmanın mutluluğunu yaşasınlar…