Böyle gelmiş böyle gider

BEŞ MAYMUN HİKÂYESİ
Kafese beş maymunu koyarlar. Ortaya da bir merdiven ve tepesine de iple muzları asarlar. Her bir maymun merdivenleri çıkarak muzlara ulaşmak istediğinde dışarıdan üzerine soğuk su sıkarlar. Her bir maymun aynı denemeye giriştiğinde çok soğuk suyla ıslatılır. Bütün maymunlar bu denemeler sonunda sırılsıklam ıslanırlar. Bir süre sonra muzlara hareketlenen maymunlar diğerleri tarafından engellenmeye başlanır. Suyu kapatıp maymunlardan biri dışarı alınıp yerine yeni bir maymun koyulur. İlk yaptığı iş muzlara ulaşmak için merdivene tırmanmak olur, fakat diğer dört maymun buna izin vermez ve yeni maymunu döverler. Daha sonra ıslanmış maymunlardan biri daha yeni bir maymunla değiştirilir ve merdivene ilk yaptığı atakta dayak yer. Bu ikinci yeni maymunu en şiddetli ve istekli döven ilk yeni maymundur. Islak maymunlardan üçüncüsü de değiştirilir. En yeni gelen maymun da ilk atağında cezalandırılır. Diğer dört maymundan yeni gelen ikisinin en yeni gelen maymunu niye dövdükleri konusunda hiçbir fikirleri yoktur. Son olarak en baştaki ıslanan maymunların dördüncüsü ve beşincisi de yenileriyle değiştirilir. Tepelerinde bir salkım muz asılı olduğu halde artık hiçbiri merdivene yaklaşmamaktadır. Neden mi? Çünkü burada işler böyle gelmiş ve böyle gitmelidir.
***
Kurumlarda da işler çoğu zaman böyle “Beş Maymun Hikâyesi”ndeki gibi yürüyor. Yeni atanan yönetici kendisinden öncekiler ne yapmışlarsa, nasıl yapmışlarsa kendisi de onları takip ediyor, doğru mudur, yanlış mıdır hiç sorgulamıyor. Yapılan işlerde mantıklı bir yaklaşım sergilemiyor. Eğer kendisinden öncekiler bir işi yanlış yapmışlarsa kendisi de aynı yanlış uygulamayı devam ettiriyor. Onun yanlış bir uygulama olduğunu düşünmüyor bile. Hiç sorgulamıyor, bu niçin böyle yapılıyor diye.
Bir kurumda Personel Şube Müdürlüğü yapmış bir kişi İzin Yönergesi’nden habersiz. Geçici görevlendirmeleri tayin yapar gibi kararname hazırlamışlar ve oradan oraya, oradan oraya yapmışlar. Kendisinden önceki Şube Müdürü ne yapmışsa kendisi de onu uygulamış. İşin doğrusunu değil de gördüğünü yapmış. “Niye böyle yapıyorsun?” dendiğinde “öyle gördüm öyle uyguluyorum” diyordu. Müdürün çantasını taşımayı yöneticilik zannedenlerin kuruma verebileceği bir şey olmuyor. Ayrıca tetikçilik ve koruma görevliliği yapmayı yöneticilik zanneden tipler de görülmüştür.
Yöneticiliğe atanan kişi eğer liyakatsiz ise kurumuna fayda yerine zarar veriyor. Çünkü o koltuğa hazır değil. O makamın gerektirdiği donanıma ve olgunluğa erişememiş. Makam yükselmiş ama kişilik gelişmemiş. Bilgi ve becerisi olmayınca alt kademelerin yönlendirmesi ile işleri yürütmeye çalışıyor. O zaman da personel üzerinde etkinliği ve ciddiyeti olmuyor.
***
Hâkim güçlere “beni müdür yapın her istediğinizi yaparım” diyenlerde omurgalı duruş, ilkeli hareket olur mu? Ben koltuğa oturayım, koltuğun nimetlerinden istifade edeyim gerisi önemli değil düşüncesinde. Günümü gün edeyim, işler nasıl olsa yürür diyor. Benden öncekiler nasıl götürdülerse ben de öyle götürürüm anlayışında. Makam benim olsun ama işleri başkaları yapsın, bana dokunmasınlar da ne yaparlarsa yapsınlar diye düşünüyor. Ben makamın sefasını süreyim, başkaları da cefasını çeksin anlayışındadır. Böylelerinden başka ne beklenir? Zira hiçbir vasfı, özelliği, liyakati, ehliyeti yoktur. Dolayısıyla kurumuna verebileceği bir katkı olmuyor. Sonuçta, kurumun ciddiyeti kalmıyor, düzen bozuluyor, çalışanların motivasyonu yok oluyor, hizmet aksıyor, verim olmuyor. Ve herkes zarar görüyor.
***
Bir ilçede önemli bir resmi kurumun bulunduğu cadde boyuna park yasağı levhası konmuştu. Ancak o resmi kurumun kalkmasından çok uzun zaman geçmesine rağmen park yasağı levhası kaldırılmamış, öylece duruyor. O levhanın konulma gerekçesi ortadan kalktığı halde levha kaldırılmıyor. Çünkü o park yasağı levhası oraya niçin konulmuş, sorgulanmıyor. Muhakeme edilmiyor, mantık yürütülmüyor. İlgililer tarafından işler takip edilmiyor.
Bu işlerde yetkili ve sorumlu olan görevliler işin takipçiliğini yapmıyor, kontrol mekanizmasını işletmiyor, işini layıkıyla yapmıyor. Kötülükler, olumsuzluklar, yanlışlıklar, aksaklıklar karşısında bu sefer de üç maymunu oynuyorlar: Görmedim, duymadım, bilmiyorum (söylemedim). Görevi görmek, işitmek ve konuşmak olanlar suspus oluyor. Yani gözünü, kulağını ve ağzını kapatıyor. Yetkililer sorunları çözmek yerine erteleme yoluna gidiyorlar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir