Dostluğun, güvenin, paylaşmanın en dorukta olduğu bir yaşam düşleyin. Günümüzde zor gibi. Çünkü insanlar akan hayatın içinde çoğu zaman düşünmeden yaşamlarını çılgınca sürdürüyor. İnsanlığı olumsuz yönde etkilerken aslında biraz da özüne çektiği korona virüs belasının yaşandığı sürecin içindeyiz. Bütün uyarılara rağmen neredeyse sıfır önlem, bilinçsiz davranmalar, aşısız insanlarla iç içeyiz. Kalabalık sınıflarda derse giriyorum. Muhtemelen diğer öğretmen arkadaşlarımda olduğu gibi ben de bu ortamlardan virüse maruz kalmış ve evime de taşımışım. İlk gün üzülüyorsunuz, ilaç içip içmeme konusunda düşünceleriniz allak bullak. Ancak doktor, eczacı ve bu rahatsızlığı geçiren dostlarımın çokluğu kısa zamanda düşüncelerimin toparlanmasını sağladı. Karantina günlerim başlayacaktı. Bu günlerimde bol bol kitap okuyacak, bağlama çalacak ve türkü söyleyecektim. Öyle de oldu. Yanıma aldığım kitaplardan birisi, daha önce okumaya başladığım ve başucumda olan kitap olan “Perdesiz Hayatlar” adlı roman. Eğitimci dostum Mehmet Ali Güler’e ait ikinci kitabıydı… Ortak dostumuz sevgili Turgay Kaçan aracılığı ile tanımıştım bu güzel yüreği.
Kitaplarda çok duygulandığım, düşündüğüm, güldüğüm anlar olmuştur. Ancak ben de Fatma Ana’ya hüngür hüngür ağlayacağımı tahmin etmiyordum. Mert’in yaşadığı acıyı en sıcağımda hissettim. Perdesiz Hayatlar adlı roman, içinizde olan sımsıcak bir yaşamın hikayesi. Karakterler öyle içten, öyle duygulu ve sizden birileri ki; ben onlara “Bizim Çocuklar” adını koydum. Kitabı okurken kaç kez kahvemi ve çayımı soğuttuğumu bilirim. Zaman zaman ara verip mutfakta bir şeyler atıştırdıktan sonra eşime; “şu bizim çocuklara bakayım bugün neler yaptılar” diyorum. Bir ara odamdan dışarı gözlerim yaşlı ağlayarak çıktığımda “Büyükannesi öldü” dediğimde, eşim çok şaşırdı. “Bizim Çocuklar… Erkan, Zeynep, Hale, Mert” dedim yine. “Kemancı Maho ve Derya Öğretmen de var” dedim gülerek…
Bu bölümde dayanamayıp, telefonumdan kitabın yazarı Mehmet Ali Güler dostumu ağlayarak aradığımda kitabın hangi bölümünde olduğumu tahmin etmişti. Biraz konuşup, bu güzel duyguları yaşattığı için teşekkür ettim ve tekrar arayacağımı belirterek konuşmamı sonlandırmıştım.
5 Mart 2021 tarihinde gazetemiz Özyurt’ta tanıtımını yaptığım kurgu roman türündeki kitap, Kırşehir’de doğup büyümüş bir genç olan Erkan’ın üniversiteyi kazanarak Ankara’ya gelmesini ve Ankara’da yaşadığı olaylara anlatıyor. Aralarındaki abla-kardeş, anne-oğul yakınlığı ile Derya Öğretmen’de kendimi bulmuştum. Kırşehir’de küçük bir mahallede, düğünlerde müzisyenlik yapan kişiler arasında büyüyen Erkan, çocukluğundan beri içindeki müzik aşkı ile büyüyüp Ankara’da müzik eğitimi almaya başlıyor. Erkan’ın Ankara’da tanıştığı arkadaşları ile arasındaki bağ, eski bir müzisyen olan komşusu ile kurduğu baba-oğul ilişkisi ve onu çocukluğundan beri kardeşi gibi seven müzik öğretmeniyle gelişen hikâyesi, okuyucuyu samimi, içten, kimi zaman eğlenceli, kimi zaman hüzünlü bir yolculuğa çıkarıyor.
Toplumsal yaralarımız olan kadın şiddetini, istismarı, ihaneti, her şeye rağmen yaşamın içerisindeki dostlukları öyle ustaca anlatmış ki; film içinde film izler gibi bir haz alıyor okuyucu. Ankara’da okurken gezdiğim, geçtiğim yerler, Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri ve Kültür Sanat Etkinliklerinde her bulunuşumda Kırşehir’i ailemle birlikte ziyaret etmiş, kitapta adları geçen Neşet Ertaş evi, mezarını ve o mahalleyi dolaşmış biri olarak ayrıca keyif aldığımı belirtmek isterim. Eğitimci-yazar dostum Mehmet Ali Güler’in “Perdesiz Hayatlar” kitabını alıp okuyacaklar için haksızlık yapmak istemiyorum. Çok detaya girmek istemiyorum, bu kitap okunmalı, bu kitabın kesinlikle filmi yapılmalı ve bütün Anadolu izlemeli diye düşünüyorum. Mehmet Ali Güler dostumu kutluyor ve yeni yeni kitaplarda buluşmayı ümit ediyorum.