Bir kenti sevmek…

Bir kenti sevmek” adlı şiirimde;

Bir kenti adam gibi seveceksin.
Caddesi, sokağı toz çamur demeyeceksin,
kentin dili vardır, kanı vardır, canı vardır,
iyi bileceksin.

Ağacını, çiçeğini seveceksin,
dağını, denizini.
Baktığında iyi tanıyacaksın,
ayıracaksın birbirinden at iziyle it izini.

çkınını, beyefendisini,
orospusunu, hanımefendisini,
seveceksin, ayırmayacaksın yerine göre,
herkesi oturtacaksın yakıştığı yere.

Sabahını seveceksin kentin,
akşamını da; sokak köpeklerinin cirit attığı.
Yıldızlı otellerini de, parklarını da seveceksin;

banklarında evsizlerin yattığı.

Dindarını seveceksin kentin, dinsizini de.
Işıklarını,
ayyaşını, kadehini de seveceksin
ve asla ama asla,
kentin aklı mı var demeyeceksin…

Sözün özü o ki;
bir günlük ayrılıklarda bile,
yaşadığın kenti,
sevgiliyi özler gibi özleyeceksin…” demiştim.

Sözümdeyim yine, yine öyle düşünüyorum. Edip Cansever’in “İnsan yaşadığı yere benzer” demesinin altına da imzamı atıyorum. İnsanın yapısı, kişiliği doğduğu coğrafyadan etkilenip oluşuyorsa tersini düşünmenin olanağı var mı?

Ya gördüğü yerler, oralar etkilemez mi insanı?..

Bakmak ayrı, görmek ayrıdır,

saymamışımdır belki de

yirmi yıldır inip çıktığım merdivenlerin

kaç basamak olduğunu” diyen de ben isem ve gidip gördüğüm yere gerçekten bakmış ve görmüş isem, çok doğaldır ki oradan da etkilenirim. Yaşamımın olumlu ya da olumsuz bir yerinde izi mutlaka kalır…

Bu anlamda tanımlayacağım, yani orada doğup büyümemiş olsam da, gidip, gerçekten görüp de olumlu etkilendiğim yerlerin başında gelir Antakya. Bir dost insanın aracılığıyla giderek büyüyen dostluk çemberim yaşamımın önemli kazançlarından biridir diyebilirim.

Neden sevdim Antakya’yı! Neden bu kadar etkilendim!

Çok dinli, çok dilli, çok kültürlü bir kentin kavgasız, tüm ilişkilerin saygılı biçimde yürütülüyor olması yeterli değil mi etkilenmem için?

Tanıdığım tüm insanların bağlamaya, türküye, genel anlamda müziğe, daha da genellersek sanata son derece saygılı olmaları olumlu etkilenmem için yeterli bir neden değil mi?

Şimdi size bir ölçüden söz edeceğim; Nebih Nafile bir eğitimci, bir şair, bir bağlama ustası, bir türkü adamı. Şu salgın döneminde bir yerlerde program yapamıyor oğlu Merih’le birlikte. Yapamıyor ama boş da durmuyor ve evinden yaptığı canlı yayınlarla kulaklarımızın pasını siliyor.

Sonra ne oluyor?

Emin Süpermarket&AVM’nin sahibi olan Emin Öksüz, bir dost insan, Nebih’in evinden yaptığı bu mütevazi programa;

Karınca kararınca katkım olsun” deyiveriyor.

Küçük gibi görünen kocaman yürekli bir davranış biçimi işte ve inanır mısınız, yalnızca bunun için bile sevebilirim Antakya’yı, Antakya’nın insanını.

İyi ki gittim, iyi ki gördüm, iyi ki sevdim o güzel kenti ve insanlarını…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir