Arkadaşım sormuştu bir gün ağlarken bana, herkes gider mi? Diye.
Evet dedim, bir gün herkes gider.
Anne, baba vefat edince gider.
Dost sandığımız menfaati bitince gider.
Sevgili bildiğin yüreği başkasına verince, evlat evlenince gider…
Ve koskoca hayattan birkaç anı bir de yalnızlık kalır geriye…
Sevgili dediğin yüreğini başkasına vermemişti. Hayatını beğenmemiş diye gitmişti.
Yanıma oturduğunda gözlerinden yorgunluk mu desem, hüzün mü desem, gözyaşı mı desem?
Çok belliydi kötü anlar yaşadığı, gözlerinden anladım. Ben gözlerinden anlarım insanı. Kimi saçına, kaşına, hal ve hareketlerine bakar insanın. Ben ise gözlerden anlardım, ilk önce bir insanın gözlerine bakarım. Sanki hayatın sillesini yemiş gibi bir hali vardı adamcağızın.
Gözlerinden anladım; baktım, yine baktım. Bir şeyler gizlediği belliydi, hiç kimseye dökemiyordu içini.
Ben de hayatını merak ediyordum açıkçası. Tesadüfen geldi, yanımda oturdu. İkimiz de aynı otobüsü bekliyorduk.
Selamlaştıktan sonra, gözlerinden okunuyordu yorgunluğu.
Ve ben bir şey sormadan, başladı hayatını anlatmaya:
Elimden ne geliyorsa yapıyorum ama yaranamıyorum. Gerçekten öyle işler döndürüyor ki aklınız hayaliniz durur.
Ailesini geçindirmek için bin bir takla atıyor, ekmeğini taştan çıkarıyordu. O tek başına çalışıyordu. Ne bir yardımcısı var, ne bir yâri. Çok acıdır böyle hayatlar.
İnşaattan sanata, şoförlükten çiftçiliğe…
Gerçekten ilginç ama bir o kadar da acı bir hayatı vardı.
O kadar işin altında tek kalmak, ama her şeye rağmen dik durmaktı onun yaşamı. Çalışıyorsun, çabalıyorsun ama eve geldiğinde huzur yoksa ne edeyim o parayı, o maddiyatı?
Yani asıl konumuza gelecek olsak, insanlar çok memnuniyetsiz. Şimdikiler hiçbir şeyin değerini bilmiyor. Konuşmamız esnasında şu geçti ‘’ Huzur yoksa ne edeyim yaşamı.’’ dedi, içim gitti. Çünkü çok haklıydı. Evde trilyonların olsun, evde huzur ve tabi ki sağlık olmasa insan ne etsin o yaşamı? Yaşam dediğin iki günlük dünya aslında. Konacaz, sonra herkes gibi göçecez yani.
Sonuçta dünya Sultan Süleyman’a kalmamış. Gerçekten o anlatıyordu ve benim içim gidiyordu. O anlatıyor ve ben ‘’ ama Allah büyük, iyi düşün, iyi olsun’’ ve benzeri sözlerle yatıştırıyor, teselli ediyordum. Otobüs gelene kadar o nasıl bir sohbetti öyle? İş çıkışı, başımın ağrısından sızlansam da, adamı dinledim, çünkü, belli ki çok dolmuştu.
Çevresi çok genişti bildiğim kadarıyla, ama kendisi bana dönüp dolaşıp ‘’herkese dert anlatılmaz ki’’ demişti.
Gerçekten de Şener Şen’in dediği gibi:
‘’Derdin varsa git denize anlat. Kedilere, bulutlara anlat.
Pencere pervazında çiçeklere anlat. İnsana dert anlatılır mı hiç?
‘’Ne acı yaşamlar var dedim.’’ Kendi kendime.
Ne kadar yorgun olsam da adama ‘’sus’’ demedim.
Sohbet iyiydi, içini döktü, rahatladı bence.
‘’ İyi ki dinlemişim’’ dedim kendi kendime.
Bu serbest şiirimi de dik durmaya çalışan herkese gönderiyorum.
Gün olur canın yine sıkılırsa
Sabır denen şey taşarsa eğer
Buradayım gel.
Gün olur alıp başını gidersen şayet
Bekleyeceğim sabırla, inatla de.
Bir gün yine geleceğim.
Sarılacağım ve bekleyeceğim.
İple çekeceğim acı dolu sohbetleri
Gün gelir yine geleceğim kapına
Sakın gittim sanma
Gelecem, konuÅŸacam, aÄŸlayacam de bana
Åžayet isteÄŸim varsa
Yine gel, yine konuÅŸ ama aÄŸla
Gözleri yaşlı kalma…