Kendimizi tarifleyecek  dil, sığdıracak yer bulamadığımızda bu duygudan  uzaklaşmak için bir yerlere gitme arzusuyla kıvranırız. Ne  zaman kaçma isteği duysam bir kitabevinde bulurum kendimi. Hayatın cıvıldadığı kalabalık Saray Caddesi’nden Lal Kitabevi’ne doğru yürüyorum. Kısa da olsa zamanın ve  hayatın tutsaklığından kurtulup basit zevklerin tadını çıkarabilmenin yerine, kitapların ışıltılı dünyasına koşuyorum. Bütün yazarları orada görebileceğimi, onlarla sohbet edebileceğimi, yolculuğun benzersiz keyfini yaşayacağımı, onların yarattığı kahramanların arzularını, hayallerini, tutkularını kendi hikayemin  bir parçası haline getireceğimi, yaşadıklarımla yüzleşebileceğimi, böylece bir süreliğine de olsa  yazarın kelimeleriyle kahramanında   yarattığı yazgının parçası   haline gelerek başka hayatların  çalkantılı serüvenleriyle savrulacağımı biliyorum.
Yazarın  düşünce sistemiyle  kendi dünyasının algısıyla gerçekliği yeniden yaratması, iç anlatısıyla yeni hikayeler oluşturması, kurgulaması, bizim de  her okuduğumuzu gerçek sanmamız, kendimizi kurgulanan kahramanda görmekten hoşlanmamız  ne kadar ironik. Kelimelerle  kahramanında  yazgı  yaratan yazar, okuyucu üzerinde  ne kadar etkili olduğunu bilmekte mıdır? Bilmiyorum. Yazılmış hikayelerin  uzantısı olarak zamanın içinde  oluşuyoruz ve hayatımızın bir parçası haline getiriyoruz. Gerçek hayatımızda hangi kahramanların ve  onların kurgulayanların  sahteliğinin uzantısıyız, kaçımız fark etmekteyiz. Gerçek hayatın içinde görmemizi perdeleyen,olmamışı olmuş gibi gösterenler ne kadar acılı yazgılar yaratmıştır. Hiçbir şey yokken her şeyi sözleriyle yaratanların, yaratıkları sözlerin, öykülerin kurbanlarıyız çoğu zaman.
Yazarla okuyucuyu birbirine bağlayan kitaptaki iç seslerin bir kader yolculuğuna dönüştüğüne  inanıyorum. Yazarlar, kurgusunun peşinde bizi sürükleyenlerdir. Yarattığı kahramanı onun bilinciyle varolmuştur;yazar ruhunu, düşüncesini, yarattığı kahramana yerleştirir; biz de  kahramanı sever, kızar, özler, bekleriz ama yazarın ona nasıl bir yazgı yarattığını asla bilemeyiz. Yazar kahramanına her şeyi yaptırabilir. Kahramanları kelimeleriyle yaratan yazara, hiç bir kahraman başkaldırarak yazgısının değiştirecek güce sahip değildir;yaratıcısının oyuncağıdır.
Hepimiz önceden yazılmış hikayelerin birer uzantısı olarak dünyaya geliyoruz. Gerçek hayattaki yazgımız, yazarın kurgusuyla oluşturduğu kahramanın yazgısından farklıdır;bizim  yazgımızın sonu hala yazılmamış;onu inançlarımız, tutkularımız, direncimizle değiştirecek güce sahibiz. Hayatın hikayeleri durağan değildir bu nedenle değişebilir. Kurgusunda hata bulduğumuz hayatımızı; yaratanın keyifle her şey yaptırabileceğini sanmasının yanılgısını tattırabiliriz. Bize dayatılan bu hayatın  ödünç alışkanlıklarından, özgürce seçmediğimiz peşinden sürüklendiğimiz inanç sistemleri, bize giydirilen kurgusal gerçeklikler usul usul ruhumuza, bilincimize sızıp bizi nasıl mutsuz hale getirdiklerini hissetiğimizde itiraz edebiliriz yazgımıza.Başkasının sözlerinin kahramanı olacağımıza kendi hakikatimizin yolcusu olarak kendi yazgımıza başkaldırabiliriz.
Ve hayat yaşadığımız şeylerin ötesinde, kendi yazgımızı tutkularımız, arzularımız, umutlarımızla yarattığımız şeydir.