Balık keyfi

Beyşehir denince aklıma Ahmet Çuhacı gelir. Sevgili Ahmet, Beyşehirlidir. Çavuş köyündendir. 2009 Nasrettin Hoca Şenliklerinde işte bu şirin ilçeye gittik. Gitmeden iki gün önce Hasan Doğan, Çarşamba günü Beyşehir’e gideceğim, gelir misin, deyince elbette, dedim. Aslında daha önceden gitmek isteyen çoktu. Sabahleyin erken kalkmak zor gelmiş olacak ki, pek gelen çıkmadı. Arabada Hasan Doğan, Hayrani Tataroğlu ve ben vardım. Hasan abi, bir iki kişi daha alalım, arabada yer var, deyince aklıma Şirin hanım geldi. Aradık, zor da olsa Şirin Bayram arkadaşımızı bulduk. O çok sevindi. Fotoğraf sanatçısı olduğundan onun için bulunmaz bir nimetti. Yola koyulduk…
Hasan Doğan, yolda anlata anlata gidiyoruz. Akşehir’i, Beyşehir’i anlatıyor. Pınar başlarında durup su içiyor, fotoğraf çekiyoruz. Hava gerçek anlamda sıcak. Hasan ağabeyin arabasında bunu anlamıyoruz. Dışarı çıkınca bu sıcaklık fark ediliyor. İlk uğrak yerimiz Huğlu kasabası olacak. Arabayla yükseliyoruz. Hasan Doğan’ın oradaki fabrikada bir görüşmesi varmış. Fabrikaya gidiyoruz. Birer çay içip Hayrani abi, Şirin ve ben çıkıyoruz dışarıya. Huğlu sokaklarında başlıyoruz gezmeye. Tam bir anıt kasaba görünümünde. Hava nasıl da serin. O günlerde yine sıcak hava dalgası tüm yurdu hükmü altına almıştı. Biz orada serinliğin, hatta üşümenin keyfini yaşıyorduk. Üşümenin keyfi mi olur? Elbette olur. Aylardan temmuz, sıcak hava dalgası tüm yurdu sarmışken üşümek kuşkusuz bir keyf, zevk olup çıkıyordu.
Sevgili Şirin, evlere giriyor, çıkıyor. Fotoğraflar çekiyordu. Mahalle aralarına dalıp yitiyorduk. Ahşap evlerden, mahalle arasındaki çocuklardan onlarca kare fotoğraf çekti. Çok mutluydu. Televizyoncu dostum Cengiz’i aradım. Ulaşılamıyordu. Kim bilir ülkemizin hangi yöresinde çekimdeydi. Ona Huğlu’dan, evlerinden söz edecek, buraya gelmesini isteyecektim. Hayrani abi, Cuma namazını kasabada kılmış, bizi telefonla arıyordu.
Kasaba meydanında buluştuk. Hasan abi de işini bitirmiş, meydana geldi. Ne yapabilirdik? Ver elini Beyşehir gölünün kıyısı. Bir lokantaya oturduk. Gölden çıkan balıklardan söyledik. Beyşehir gölünün mavi sularına bakarak yemeğimizi yiyoruz. Hasan Doğan, gölü ve suyunu anlatıyor. Göl suyunun ne denli sağlıklı olduğunu vurguluyor. Gölde çıkan balıklardan, gölün son yıllarda kirliliğine dek uzun uzadıya bir sohbete dalıyoruz. Gölün masmavi suyu mu güzel, sohbetimiz mi, balıkların lezzeti mi? Karar vermekte zorlanıyoruz. Hasan abi eskiden kıyı lokantalarının daha çok olduğunu, son yıllarda bunların yavaşa yavaş yok olduğunu söylemeden edemiyor. İçki veren lokanta ise hiç kalmamış. Bunun turizm açısından ne denli yanlış olduğunu konuşuyoruz.
Fırsatını bulup hesabı ödüyorum. Masaya döndüğümüzde kahvelerimiz gelmiş. Yudumluyoruz göle bakarak. Şirin arkadaşımız, kare kaçırmamaya özen gösteriyor. Hayrani abi, eskilere dalmış. Kim bilir, göl kenarında hangi anısına takılmış kalmış. Esinti içimizi açıyor. Kuşlar bir türkü tutturmuş, makamı belli değil, ama çok hoş! Kalkma zamanı, Hasan abi hesap diyor, garson ödendi, deyince Hasan abi, bana bakıp bize ne zaman hesap ödeteceksin, diyor. Hasan ağabeyin yaptıkları nasıl unutulur. Gönül zenginliği, gönül güzelliği. O yani sevgili Hasan abi, hesap öderse binlerin hesabını öder, bizler ise ancak dört beş kişinin. Ne olursa olsun, kimseye yük olmamak benim parolamdır. Yirmi beş yıl geldiğim Akşehir’de buna özen gösterdim. Hasan Doğan karşısında çoğunlukla boynumuz kıldan ince. Gerçek dostlar arasında hesabın adı mı olur?
Benim en güzel dostlarım karşımda ya yeter de artar. Hele hasan Doğan, bana göre bir Karun hazinesi, dostluk, sevgi, güzellik bakımından… Nasrettin Hoca’ya teşekkür ediyorum. Yüz yıllar sonra bile yapacağını yapıyor, en güzel dostları karşımıza çıkartıyor…
Kış günleri yazın sıcak günlerini anımsamak bir başka güzel oluyor. İzmir’e salkım saçak yağmur yağarken Beyşehir geliverdi aklıma. Masmavi Beyşehir gölü şimdi bile gözümün önünde…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir