Akşehir’de günlerimiz çok hoş, çok dolu geçiyordu. 50. yılı olması nedeniyle de ayrı bir yanı vardı. Günler şairin dediği gibi tuz rengi değildi. Üstelik bir ressamın paleti gibi renklerin bolluğuyla donanmıştı. Bir etkinlikte bir şeyler dinlemek, film izlemek, konsere gitmek, bir çevre gezisine katılmak, anlatılır şey değildi. Dostlarla birlikte olunca tadı da bir başka oluyordu. Günler dolu dolu geçiyordu demek abartı olmazdı.
Bizim ekip bir başkaydı. Geziyorduk, akşamları eğleniyorduk. Sabahları da Akşehir’de yapılacak bir şeyler vardı kuşkusuz. Hasan Doğan, güzel insan, arkadaşlar sabahleyin kahvaltı için Helvacı Necmi’nin oradayız, dedi. Yıllardır adını duyardım bu mekanın. Tatlıyla aram olmadığından bir kez olsun gitmemiştim. Arasta’nın içindeymiş. Hasan abi bize yerini tarif etti. Geceleyin de Şehir Lokantası’ndayız. Hasan Doğan’nın güveç partisi vardı. Ekibimiz, tamam, dedi.
Sabahleyin erkenden kalktım. Günlük kent turu, ilk çayı Melek Girmez Hanı’nda içtim. Akşehir’i gezdim. Otele gittim. Mustafa Yıldız’ı da götürecektim. Uyanmamıştı henüz. Telefon zoruyla uyandırdım. Yeri tarif ettim. Yola koyuldum. Kahvaltıya gidecektim. Eli boş gidemezdim. Güvendik Pastanesi’ne uğradım. Su böreği aldım. Helvacı Necmi’ye doğru yola koyuldum. Helvacı Necmi’ye vardığımda Hasan Abi, Sıtkı Güvendik oradaydı. Hasan Doğan karşıdaki pide fırınına pideler söylemiş. Masa donatılmıştı. Sıtkı Güvendik elimdeki paketi görünce sordu. Bun ne? Su böreği, hem de Güvendik’ten deyince, para verdin buna öyle mi, evet, parasız mı dağıtılıyordu, deyince, söyleseydin, ben getirirdim. Olmuyor Savaş kardeş, çoğu yerde elimizi cebimize attırmadın, misafir olan sen misin, biz miyiz? Olur mu abi, biz buraya katkı için geliyoruz. Bunu çoğu dostumuz bilir, dedim. Sevgili Sıtkı Güvendik, bunu kabullenemiyordu. Oysa benim yapım da böyle. Katkım olmayan bir yere adım atmam… Hasan Doğan, Savaş farklı, herkes gibi düşünüyor, şimdi bırakalım tartışmayı, dedi.
İhsan Yalçın, Hayrani Tataroğlu da geldi. Sıcacık pideler dumanı üstündeydi. Masamızda kuş sütü eksik. Akşehir’in Akkent sucukları, yöresel peynirler, közlenmiş biberler masamızda ayrı bir armoni yaratıyordu. Şakalarla birlikte başladık yemeye. Ne olacak ki bir iki lokma yiyince kesildik. Yemenin ötesinde dost soframız öyle güzeldi ki çıkarsız, yalansız, riyasız bir meclis. Bundan güzel ne olabilir ki? Çaylar geliyor sıcacık. Aramızdaki dostluk çaydan daha bir sıcak. Çayın sıcaklığı sohbetimizin sıcaklığını kıskanıyordu. İhsan abi ne güzel olaylar anlatıyordu. Hayrani abi durur mu? Sıtkı abi, keşke bu kahvaltıları sürekli yapsak, diyerek güzelliğe katkı sağlıyordu. İzmir’den gelmiş iki kişi de az değildi hani. Şakaysa şaka, gırgırsa gırgır, hem de en güzelinden…
Kahvaltıdan sonra irmik helvası öyle lezzetli geldi ki bizlere. Bu sadece ve sadece Helvacı Necmi’ye aitti yapımı ve lezzeti. Çaylar sürekli yenileniyordu. Yediğimizin dışında, sohbetimizin tatlılığı Necmi’nin irmik helvalarını aratmadı. Kalktığımızda zaman öğleyi gösteriyordu. Ne yapabilirdik, çok şey yapılabilirdi…
Sabahları Helvacı Necmi’de kahvaltı çok ilginç oluyor. Arasta’nın kendine özgü tarihsel dokusunda bir şeyler yemek, o havayı duyumsamak bir başka güzel. Bir deneyin göreceksiniz…
İzmir’e gelirken helvacı Necmi’den çok şeyler aldım. Koca kentte aynı lezzeti, kaliteyi bulmak gerçekten çok zor. Bizleri, yani beni Helvacı Necmi’yle tanıştıran Hasan Doğan’a ne kadar teşekkür etsem azdır. Unutulmaz bir kahvaltı yapmıştık. Tadı damağımızda, anıları belleklerimizde kaldı. Teşekkürler Helvacı Nemci, teşekkürler Hasan Doğan ve o gün birlikte olduğumuz dostlar…