Akademisyenler diri fayların izini sürüyor!

AA

Kocaeli Üniversitesince (KOÜ) Türkiye’nin diri fay haritasına katkı sunmak ve olası afetlerin zararlarını azaltmak amacıyla Düzce ve çevresindeki diri fayların geçmişte ürettiği depremlerin kayıt altına alınmasına yönelik proje hayata geçirildi.

KOÜ Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Feyzi Gürer’in yürütücülüğünü yaptığı, “Düzce ve Çevresindeki Diri Fayların Paleosismolojik Özelliklerinin Belirlenmesi” projesi, TÜBİTAK KAMAG 1007 programı kapsamında desteklenmeye hak kazandı.

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA) ile Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) paydaşlığında çalışmalarına başlanan projeyle Hendek, Çilimli, Yığılca ve Devrek faylarının geçmişte ürettiği depremler kayıt altına alınıyor. Yaklaşık 6 ay önce uygulamaya alınan ve 2 yıl içinde tamamlanması planlanan projede çalışmalar KOÜ, Kütahya Dumlupınar ile Niğde Ömer Halisdemir üniversitelerinden 7 kişilik ekiple yürütülüyor.

Prof. Dr. Gürer, AA muhabirine, Türkiye’de 500’e yakın aktif fayın bulunduğunu, bunların yarıya yakınının paleosismolojik çalışmalarını MTA’nın gerçekleştirdiğini söyledi. “Türkiye Paleosismoloji Araştırmaları Projesi” kapsamında geriye kalan diri fayların, kurumlar, üniversiteler tarafından çalışılacağını aktaran Gürer, Hendek, Çilimli, Yığılca ve Devrek faylarında inceleme yaparak projeye katkı sunacaklarını kaydetti.

Gürer, daha önce Düzce bölgesinde yerel yönetimler ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının kontrolündeki projeler çerçevesinde paleosismolojik (depremleri oluşturan fayların önceki deprem izlerinin araştırılması) çalışması yaptıklarını belirterek, bölgeyi bildiklerini dile getirdi.

Bu faylar üzerinde paleosismolojik amaçlı hendekler açacaklarını dile getiren Gürer, şöyle devam etti: “Hendeklerde daha önce yeri tespit edilmiş, MTA tarafından künyesi verilmiş bu faylar üzerinde hangi tarihlerde depremler olmuş, ne kadar bir atım meydana gelmiş, bu depremlerde fayın uzunluğu, genişliği nedir bunlar saptanacak. Ayrıca faylardan tarihlendirme amaçlı örnekler alınacak. Bu örnekler başta TÜBİTAK MAM olmak üzere farklı kurumlarda tarihlendirme amaçlı çalışılacak. Daha önce belirlenen aktif fayların; deprem tehlikesi, deprem tehlike senaryoları araştırılacak. Ayrıca bu faylar üzerinde ya da yakınında bulunan yapılar için tampon bölge oluşturulması, bunun dışında özellikle yerel yönetimlerde şehirleşme planlarının yapılması düşünülmektedir. Böylece deprem anında toplumun en az zarar görmesi sağlanacak.”

Gürer, proje başladığından bu yana literatür taraması ve uzaktan algılama çalışmalarını yürüttüklerine değinerek, bu ay dronla fayların kesin yerlerinin tespiti için sahada çalışmaya başlayacaklarını kaydetti. Fayların yerlerinin haritalarda gösterildiğini ancak bunlarda çok ufak değişikliklerin yaşanabildiğine işaret eden Gürer, bu fayların tam olarak yerini saptadıktan sonra Coğrafi Bilgi Sistemi’ne aktaracaklarını ifade etti. Gürer, Harita Genel Müdürlüğü ile TÜBİTAK arasında sözleşme imzalandığını aktararak, “Bu bölgelerin ayrıntılı fotoğrafları da tarafımıza iletilecek. Kazı çalışmasına başlamadan önce bu fayların yerlerini kesin olarak bilmemiz gerekiyor. Açacağımız hendekler ortalama 50 metre uzunluğunda, 4-5 metre genişliğinde olacak. Her bir hendeğin çalışması yaklaşık 10 gün sürecek. Her fay üzerinde 2 hendek açacağız, toplam 8 hendek açmayı planlıyoruz. Tabii gelişmelere göre bu sayı artabilir. ” diye konuştu.

Faylanmış birimlerden örneklerin alınacağını ve ayrıntılı görüntüleneceğini belirten Gürer, “Deprem tekrarlanma aralıklarını anlamaya çalışacağız. Fayın davranışını öğrenmeye çalışacağız. Böylelikle risk teşkil ediyorsa o fay ve çevresi için tampon bölge oluşturma çalışmaları sürdüreceğiz. Diri fay terimini son 11 bin yılda hareket etmiş, üzerinde hareket olan faylar için kullanıyoruz. Türkiye’de son 100 yılda 200’den fazla 6’dan büyük deprem oldu. Bunun yaklaşık üçte biri yıkıcı özellikteydi. Verileri MTA’nın kullandığı sisteme işleyeceğiz. Elde ettiğimiz bilgiler, daha sonra diri fay haritalarına aktarılacak.” ifadelerini kullandı.

Gürer, çalışmaların deprem riskini en aza indirilmesi, yerleşim yerlerinin planlanması açısından önemli olduğuna dikkati çekerek, toplumun özellikle 1999 Marmara Depremi öncesine göre daha çok bilinçlendiğini sözlerini ekledi.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir