Doç. Dr. Ayşegül Karakelle, gazetemize konuşarak, “Geleneksel Sanatlar bizim kimliğimiz, o yüzden aslını bozmadan, onları hırpalamadan lütfen bu zengin kimliğimize sahip çıkalım” dedi..
TOLGA KORKMAZ
Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi (MKÜ) Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Ayşegül Karakelle, “Geleneksel Sanatlar bizim kimliğimiz, o yüzden aslını bozmadan, onları hırpalamadan lütfen bu zengin kimliğimize sahip çıkalım” dedi.
Gazetemiz muhabirine sanat hayatını anlatan Doç. Dr. Karakelle, “2001 yılında Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü’nden mezun oldum. 2008 yılında Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü El Sanatları Eğitimi’nde yüksek lisansımı bitirdim. 2014 yılında Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Ev Ekonomisi Anabilim Dalı’nda “Hatay’da Yetişen Bitkilerden Elde Edilen Renkler, Haslıkları ve Kilim Tasarımında Kullanımı” başlıklı doktora tezimi tamamlayarak Bilim Doktoru unvanı aldım. Halen Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görevime devam etmekteyim. Ulusal ve uluslararası olmak üzere birçok sempozyum ve sergilere katıldım. Ayrıca alanımla ilgili yayınlanmış makalelerim bulunmakta” dedi.
GELENEKSEL TÜRK SANATLARI TEK TERCİHİM OLDU
Doç. Dr. Karakelle, “Resmedeceğim objeyi ya da bir olguyu birebir çizmek yerine kendi duygu, düşünce ve hislerimi de katarak yeniden bir şekle büründürme çabası hep oldu. Görünenin haricinde kendimden kattıklarımla ona yeni kimlik kazandırma da diyebiliriz. Birebir ya da imgesel çizmekten ziyade sürekli bir şeyler tasarlama gayretim vardı. Tasarımcı ruh dersek yanlış ifade etmiş olmayız sanırım. Bu arada annem çalıştığı için çoğu zamanım rahmetli anneannemle geçiyordu. Üç yaşlarımdayken anneannemle beraber bir köy okuluna atanan dayımın yanına gitmek zorunda kaldık. O köy ortamını hiç unutamıyorum. Sedirlerin üzerindeki kanaviçe işlemeli örtüler, duvara bir tablo misali asılan el dokuması halılar ve kilimler, teyzelerin çemberlerindeki oyalar, her bir motifinde mana ve mesaj içeren örgü çoraplar ta o zamanlardan beri bende ilgi odağı olmuştu. İlerleyen süreçte Güzel Sanatlar Fakültesi sınavlarına girmeye karar verince Geleneksel Türk Sanatları bölümü tek tercihim oldu” ifadelerini kullandı.
Geleneksel el sanatlarından kısaca bahseden Doç. Dr. Karakelle, sözlerine şöyle devam etti;
“Geleneksel el sanatları insanoğlunun var oluşuyla birlikte beslenme, barınma ve örtünme gibi temel ihtiyaçlarını gidermenin yanı sıra süslenme dürtüsüne de cevap verebilmek adına ortaya çıkmış mamullerdir diyebiliriz. Hemen bulunduğumuz bölge itibari ile örnek verecek olursak karnını doyurma temel ihtiyacı için buğdayını eken insanoğlu başak kısımlarından yiyecek olarak istifade ederken sap kısımlarını da zayi etmemiş ondan cimem diye tabir edilen sofra ya da tabak altlığını örmüştür. Hem künefesini taşımış hem de sürkünü kurutmuştur onun üzerinde. Hatta başaklarından öğüttüğü unuyla katıklı yapıp yine cimemin üzerinde afiyetle yemiştir. Sonrasında da renklendirerek farklı motifler oluşturmuş evini süslemek için duvarına asmıştır.”
GERÇEKLEŞTİRDİĞİMİZ SERGİLERDE ÇOK GÜZEL YORUMLAR VE ELEŞTİRİLER ALIYORUZ
Karakelle, “Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü’nde Geleneksel Türk Sanatları ana ve seçmeli sanat derslerimiz bünyesinde öğrencilerimize eğitim vermekteyiz. Geleneksel Türk Sanatları başlığı altında sınıflandırdığımız “Kitap Sanatları” diye adlandırılan tezhip, hat, minyatür, ebru, şükufe, kaatı dışında çini ve mozaik çalışmaları da yapmaktayız. Hemen hemen her dönem öğrenci çalışmalarımızı yılsonu sergilerinde izleyicilerin beğenisine sunuyoruz. Gerçekleştirdiğimiz sergilerde çok güzel yorumlar ve eleştiriler alıyoruz. Öğrencilerimle birlikte özellikle farkındalık oluşturacak çalışmalara da imza atıyoruz. Mesela bir dönem Hatay’ın endemik bitkilerine ve hayvanlarına dikkat çektik. Endemik bitkilerden şükufeler yaptık. Gazella gazellaları çiniyle bütünleştirdik. Yine Hatay konulu minyatür çalışmalarımızın yanı sıra Antakya sokakları ve Kurtuluş caddesinde bulunan mimari eserler üzerindeki motifleri kullanarak kolaj çalışmaları yaptık. Geleneksel sanatlar eğitiminde öncelikle teorik kısmı verdikten sonra uygulamaya başlıyoruz. İşin ciddiyetini kavradıktan sonra eğer isterlerse kendi arzuları doğrultusunda bu alanda uzmanlaşabileceklerine dair neler yapmaları gerektiği konusunda bilgi paylaşımlarımda da bulunuyorum. Tabii ki her öğrenciden aynı performansı alabiliyor muyum açık olmak gerekirse hayır çünkü geleneksel sanatlar sabır, titizlik, tertip ve fedakârlık istediği içindir ki öğrencinin en başta ilgisi daha sonra da sevgisinin olması şart. Zaten işin felsefesini çözen öğrencilerim geleneksel sanatlar alanında uzmanlaşma eğilimi gösteriyorlar ki, ben de bunu gördükçe çok mutlu oluyorum”
ÖĞRENCİLER İLK ETAPTA ZORLUK ÇEKİYOR ANCAK DAHA SONRA “HOCAM BU ÇALIŞMALARI BİZ Mİ YAPTIK” DİYORLAR
Sözlerine devam eden Karakelle, “Öğrencilerim her zaman bir önyargıyla başlıyorlar. Tuvalin, yağlı boyanın ve kalın fırçaların rahatlığına alıştıklarından bu sefer murakkaya hükmetmek, incecik fırçalarla taramalar yapmak, saç teli inceliğindeki fırçayla kontur çekmek onları başlangıçta birazcık zorlayabiliyor. Daha sonra zaman ilerledikçe işin felsefesini çözüyorlar. Bu sefer üzerine koyarak ortaya çok iyi çalışmalar çıkıyor ki dönem sonunda yapmış olduğumuz sergilerde çalışmalarını gördükleri zaman şaşkınlıklarını gizleyemiyorlar. “Hocam bu çalışmaları biz mi yaptık” söylemlerini çokça duyuyorum. Onlara döneme başladığımız zaman “arkadaşlar çok iyi resim yapabiliyor olabilirsiniz ama bir tezhip ya da bir şükufe yaparken sadece yeteneğiniz değil sabrınız, tertibiniz ve düzeniniz maksimum düzeyde olmalı uyarısını yaptıktan sonra dönem sonunda da kendilerine ne demek istediğimi, yaptıkları çalışmaların karşısına geçip baktıkları zaman çok daha iyi anlayabiliyorlar” dedi.
2010’DAN BERİ HATAY’I KARIŞ KARIŞ GEZİYORUM
Karakelle, “2010’dan beri Hatay’ı karış karış geziyorum. Tüm ilçe hatta köylerine varana kadar gittim. Çok güzel insanlar tanıdım. Her gittiğim evde ayrı bir hikâye vardı. Altınözü’nün eski adıyla Paslıkaya köyüydü şimdi Altınkaya Mahallesi oldu; cimem, hasır çanta, sepet ören Niyazi amca benimle sanatının inceliklerini konuşurken eşi Fatma Teyze tandırda yaptığı biberliyi ikram ediyor. Çocuklarını elinin emeğiyle nasıl okuttuğunu, hayata kazandırdığını da anlatıyor. Samimi insanlardan doğru bilgiler edinmek, işini gönül rahatlığı ile yapmış olmanın vermiş olduğu hissi tarif etmek için hangi kelimeleri kullanacak olsam kifayetsiz kalır. Hatay’la ilgili yapmış olduğum akademik çalışmalarımdan bahsedecek olursam doktora tezimde Hatay’ın farklı bölgelerinden topladığım bitkilerle yün iplikleri boyayarak maalesef bölgede tespit edemediğim fakat İstanbul Türk İslam Eserleri ve Ankara Vakıf Eserleri Müzelerinde başta olmak üzere, özel koleksiyonlarda yer alan ve literatür kaynaklarından ulaşabildiğim Hatay/Reyhanlı kilimlerinin motif ve desen özelliklerini inceledim. Bu kilimlerden esinlenerek yaptığım yeni tasarımları doğal olarak renklendirdiğim ipliklerle dokutup bu kilimlere yeniden hayat verdim. 2016 yılında Üniversitemizin BAP (Bilimsel Araştırmalar Projesi) birimi koordinatörlüğünde Doğal Boya Uygulama Araştırma Laboratuvarı kurulması projesi kapsamında 26 farklı bitkiden yün ve ipek iplikler boyayarak 260 farklı tonda renk elde ettik. Hatay mozaiklerine ve dokumalarına dikkat çekmek adına 2017 yılında Hatay Arkeoloji Müzesi’nde “Tabandan Tezgâha” isimli kişisel sergimi açtım. Doğal yöntemlerle boyanan yün ve ipek iplikler kullanarak mozaikleri düğümlü dokuma tekniğiyle, tabandan tezgâha taşıdım. En son temmuz ayında Romanya’nın Köstence şehrinde bulunan Ovidius Üniversitesi’nin ev sahipliğinde Hatay ipeğini Romanya’da tanıttım ve “İpekten Mekiğe” isimli 5. Kişisel sergimi gerçekleştirdim.
Şunu da ifade etmek isterim ki; Hatay özelinde el sanatları üzerine yapılan birkaç literatür kaynağında karşılaştığım eksiklikler ve terminolojik anlamda hatalar olduğunu gözlemledikten sonra yine BAP koordinatörlüğünde “Gelenekten Geleceğe Hatay’da Yaşayan Geleneksel Türk El Sanatları” başlıklı bir alan çalışmasına başladım. Hatay’ın merkez, ilçe ve köylerinde el sanatları ile uğraşan ustaları tespit edip her biriyle görüşmeler sağlayıp profesyonel bir ekiple yaptıkları ürünlerin fotoğraflarını ve videolarını çektik. Önümüzdeki süreçte Üniversitemiz bünyesinde yapmayı planladığımız yöresel el sanatları festivali kapsamında alanla ilgili araştırmacılara ve literatüre katkı sağlayacağını düşündüğümüz kitabımızı da yayınlamayı planlıyoruz. Yine Milli Eğitim Müdürlüğü Antakya Nedime Keser Halk Eğitimi Merkezi iş birliği ile Hatay ipeğini farklı ürün çerçevesinde değerlendirme ve sürdürülebilirliğini sağlama konusunda da proje çalışmalarımız sürmekte. Ayrıca 2019 yılında Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi El Sanatları Uygulama ve Araştırma Merkezimizi hayata geçirerek geleneksel sanatlarımızın tanıtılması ile ilgili bilimsel çalışmalarımıza devam etmekteyiz” şeklinde açıklamalar yaptı.
GELENEKSEL SANATLAR BİZİM KİMLİĞİMİZ, O YÜZDEN ASLINI BOZMADAN BU ZENGİN KİMLİĞİMİZE SAHİP ÇIKALIM
Son olarak insanların el sanatlarına karşı bakış açısı değerlendiren Doç. Dr. Karakelle, “Son yıllarda özellikle kamu kurum ve kuruluşları, Üniversiteler, yerel yönetimler, çeşitli STK’lar tarafından açılan el sanatları kursları ve yürütülen projeler kapsamında hem geleneksel sanatlarımızın tanınırlığının artırılması hem de istihdama yönelik çok güzel adımlar atılmaya başlandı. Bir milletin özü olan kültürünü sanata taşımak ve onu gelecek nesillere aktarmak için bu tarz çalışmaların kesinlikle desteklenmesi gerekiyor. Fakat bu çalışmalar yapılırken geleneksel sanatlarımızın özüne uygun, yozlaştırmadan, deformasyona uğratmadan bu alanda uzman kişilerin kontrolünde ve koordinasyonunda yürütülmesi de oldukça önemli hususlar arasında yer almakta. Bu seferde ortaya ferforje sanatı, yumurta kabuğu oyma sanatı gibi anlam karmaşası ile karşı karşıya da kalabiliyoruz.
El sanatlarına olan itibarın azalması dijital çağın, endüstrinin gelişmesinden kaynaklı ya da insanların kısa süre içerisinde istedikleri şeylere daha hızlı erişme isteğine paralel olarak zayıflama kaydetse de hala eski naifliğini korumakta. İnsanların işin kıymetini anlayabilmeleri için bir ustanın yanında birkaç saat vakit geçirerek bu işin ne kadar zahmetli ne kadar meşakkatli ve ne kadar uzun soluklu yapıldığını tecrübe etmeleri gerekir. Ahşap oyma tekniği ile yapılmış bir rahlenin, deriden yapılmış bir yemenin ya da bakır bir tasın üzerine dövülerek işlenen bir motifin nasıl yapıldığına dair bilgilere insanlar bizzat şahit olduklarında işin ehemmiyetini anlayacaklardır. Geleneksel Sanatlar bizim kimliğimiz, o yüzden aslını bozmadan, onları hırpalamadan lütfen bu zengin kimliğimize sahip çıkalım” diyerek sözlerini tamamladı.