BİTTİ! Hatırlıyorum. Biz seninle karşılaştığımızda şefkate ne kadar ihtiyaç duyduğumuzu anlamıştık bir anda ve aynı anda. Bizimki ilk görüşte umuttu! Yarayı gösterebilme ve beraber iyileşebilme umudu. Kırık, çıkık, bozuk, çürük demeden hiç dokunulmamış duygularımızı birbirimize açmaya cesaret etmiştik. Göğsümdeki üzüntü, karnındaki utanç, midemdeki korku, boğazındaki öfke çıkmaya yer bulmuştu bir aradayken. Aynı değildik ama birbirimize anlattığımız anıların derinliğinden benzemiştik. Belki tam değildik ama eksikliklerimizden bizi tamamlamıştık.
Öyleydik! Ağlarken, gülerken, savaşırken, barışırken çok güzeldik. Hepsini hatırlıyorum. Sonra sen senden ben benden ve biz bizden uzaklaşmaya başladık. Öyle oluyor. Gün geliyor her çizgisini bildiğin ellere dokunsan da temas edemiyorsun. Her tonuna aşina olduğun o gülüşlerden eksik bir şey duyuyorsun. Meseleler duyguların üstünü örtüyor, sorumlulukların altında anıların eziliyor. Dilini en iyi bildiğinle anlaşamıyorsun. Çok üzgünüm öyle oluyor. Gitmeye de kalmaya da yorgun hissediyorsun. Öyle kırdık öyle dağıldık ki sen benim en eski kopuk parçalarımın yerine yerleştireniydin. Şimdi kırık kalbimin yerini bulamaz oldun. Ben senin yüzünün boşluklarından yara bulup şefkat verirdim.
Şimdi tüm ışıklar açıkken yüzünü bulamaz oldum ve kabulleniyorum. Bitti! Bağ kuramadık. Bu halde çıkmaya cesaret edemediğimiz yollarımız açık olsun artık. Birlikte parçalanmış her şeyimize rağmen canımız sağ olsun. Bitti… Ancak bilgeler diyor ki tekrar inşa edebilirsiniz ve her seferinde tekrar başlayabilirsiniz. Yolundan gide gele O’nu davet edebilirsiniz.
Bağışladım bizi. Bağışlarsam canım çok yanar diye korkuyordum. O gün geldi bir solukta ‘’Bağışladım.’’ dedim. Belli ki artık hazırdım. Sonra içim ferahladı. Birlikte nefes almayı hatırladım. Bağışladım. Ben aslında ne yapıyorsam kendime yaptım. Zarar veriyordu, gitmesin diye göz yumdum. Gözüme bakmıyordu, yalnızlık korkumdan görmezden geldim. Zehrin tadını aldım ama göz göre göre yuttum. İnandığım yalanları, idare ettiğim zamanları, susturduğum soruları hep hatırlıyorum. Onsuz yok olacağımdan korktuğum için onun beni yok etmesine göz yumdum. Öyle öğrenmişim. Kendi boşluğumda kaybolmamak için başkasının hapishanesini güvenli zannetmeyi öğrenmişim. Beni sevme ihtimali olanlar gitmesin diye kendimi hiçe saymayı, onu iyileştiririm zannedip zaten hasta olan kendimi hasta etmeyi. Öyle öğrenmişim…
Ben kimsesiz kalmaktan korktukça onu kahramanım yapmışım. Ben düşmekten korktukça onu kurtarıcım zannetmişim. O duvarlarımı yıktı ama baltayı ben verdim. O kalbimi kırdı ama yolu ben gösterdim. Onun hiç mi suçu yoktu peki? Olmaz mı? Ama ben onun vicdanının bekçisi değilim.
Kendi hikayeminse tek sorumlusuyum. Ben ne yapıyorsam kendime yaptım. Anlayınca bağışladım. Hemen olmadı tabi. Ömrümden bazı ömürler gitti. Bağışlamak öyle söylendiği kadar kolay olmuyor çünkü. Canın yanmaya devam ederken olmuyor. Senin canını yakanlara senin nasıl izin verdiğini onları nasıl yarattığını anlamazsan bağışlamanın da bir anlamı olmuyor. Kendinle kavganı bitirmeden kimseyle barış sağlanmıyor. Zamanı gelince kendini bağışlamayı, kendini kabul etmeyi, kendini var etmeyi öğreniyor insan. İşte o zaman bağışladım diyor kendisine.
Ve kendini hissetmekten başka bir şey görmüyor, kendi dışında olanı fark etmiyor, duygularının içinde kayıp oluyor. Neden? Çünkü böyle bir aparatım yok. Ancak kuvvetli bir niyetim, arzum ve amacım var. Hadi öyleyse! Gel yeniden başlayalım kardeşim.
Her şeye rağmen!