Hatırlamak iyileştirir. Hadi nasıl olduğumuzu hatırlayalım. Ol! İnsan doğuyor, yaşıyor ve ölüyor. Hayat seçtiklerimle ve yaşadıklarımla, acımla, sevincimle bir olma hikayesi gibi bulunduğum çevre ile. Var ol! Çünkü varsın. Beni yok sayanlar bende kendi zaaflarını görüyorlar. Baktıkları ben gördükleri kendileri. Bana ait olanları yok saymıyorum bana iyi gelmeyen yanlarımı dönüştürüyorum. Sağ ol. Beklediğim teşekkürler gelmese de ben sevdim, sahip çıktım, emek verdim, iyi geldim.
Kendin ol şapşiğim! Kendimden vazgeçince benim zannettiğim hiçbir şeye ait hissedemiyorum. Eksik ol! Mükemmel değilim. Mükemmeliyet yetersizlikten besleniyor. Hayat ise bir tamamlanma yolculuğu; zayıflığım, kusurum hatırlandıkça beni ben yapmayı sürdürecekler. Dürüst ol! Elimden geldiğince ve en çok da kendine dürüst ol. Nasıl bir hayat istediğimi hatırla. Kendime yalan söyledikçe vicdanımdan azalıyorum ve içinde mutluyu oynadığım bir hapishane yaratıyorum.
Çocuk ol! Bunca yük sırtıma yüklenmeden önceki oyunlarımı gülümsememi hatırla ara ara hatırlamak çocukluğuma yeniden büyüme şansı vermek. Yetişkin ol! Büyümek sorumluluk almaktır. Canımı acıtanlara, beni görmeyenlere ben de izin verdim. Başlanmamış hedeflere kendime söz verip unuttuğum sözlere sahip çıkmak için yetişkin ol şapşik. Ben ol. Belki benim yazdıklarım senin için eksik ya da sana fazla bütün bunları okuyunca ne olmak nasıl olmak kim olmaksa amacın hazır olduğunda onu hatırlaman dileğimle yazdım. Unutan iyileşir derler belki, bazen ama niyetini, amacını, nasıl olmak istediğini unutan iyileşmiyor dostum. Kendine körleşiyor. Unutma! Unutmak değil hatırlamak iyileştiriyor.
Hadi gelin çocukluğumuzla buluşalım. Bir düşünün siz kendi çocukluğunuzu nasıl büyütürdünüz? Ona eksik verilmiş neleri yaşatırdınız? Ona fazla gelen hangi yükleri onun omuzundan alırdınız? Bizi büyütenler iyi-kötü kendilerine göre kendi büyüme hikayelerinden öğrendikleriyle bizim çocukluğumuza dokundular. Sardıkları oldu, kırdıkları oldu, bazılarımız erken büyümek zorunda kaldık, bazılarımız bir türlü büyütülmedik, bazılarımız bir anıda takılıp kaldık, bazılarımız çocukluktan bazı anıları hiç hatırlamak istemedik. Her şeyiyle beraber çocuktuk ve güzeldik be şapşiğim. Sevinçleriyle, oyunlarıyla, heyecanlarıyla, acılarıyla, eksikleriyle, kayıplarıyla, başka başka çocukluklardan geçtik. Edip Cansever diyor ki: ‘’Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk. Hiçbir yere gitmiyor.” Gitmiyor da gerçekten.
Psikologlarla ilgili bir klişe var ya ‘’Gel seni çocukluğuna götürelim.’’ Aslınca bence doğrusu şu olsa gerek: ’’ Gel çocukluğunu şimdiki zamana getirelim.’’ Çünkü insan büyütülmediği yerlerden kendini büyütebiliyor. Zamanla ve hazır oldukça kendisine hak ettiği gibi davranmayı öğrenebiliyor. Zaman alıyor ama inanın ki mümkün. Değer, sevgi, onay, kabul, destek, şefkat, saygı çocukluğumuzda ne eksikse onları insan kendisine vermeyi deneye deneye öğrenebiliyor.
Şimdi yan yana gelseniz çocukluğunuzla, nasıl davranırdınız ona? Yorumlarda buluşmaya ne dersiniz?