HABER MERKEZİ
Roma ve Bizans dönemlerinde yapılan ilavelerle genişletilmiş, 23.600 metre uzunluğa erişmiştir. Habib Neccar Dağı üzerinden batıda Asi Nehri’ne, doğuda da aşağıdaki düzlüklere kadar ulaşır. Kalenin, kuzeyde Halep Kapısı (St. Paul), doğuda Demir Kapı, güneyde Şam Kapısı, batıda Köprü kapısı ve kuzeybatıda Köpek Kapısı olmak üzere 5 kapısı vardır. Kale antakya şehrini çevreleyen bir silüete sahiptir. Kalenin günümüzde yaklaşık 6 km sur duvarı kalmıştır. M.ö. 64 yılında Roma imparatorluğuna bağlanmış ve bu dönemde gelişerek nüfusu 200.000’e ulaşmıştır. Antakya’nın bu gelişmişliği, Akdeniz ile Mezopotamya arasında bir köprü oluşturmasından kaynaklanmıştır. Asi üzerinden yaklaşımın sağlandığı kent, hareketli bir ticari hayatın parçası ve lüks malların üretimi nedeniyle zengin bir kent olmuştur. Bu zenginlik dönemi, şehrin 526 depreminde yerle bir olmasına kadar sürdü. Antakya daha sonra 300 yıl süreyle Arap-islam ordularının denetiminde kalmıştır. Antakya Kalesi, İstanbul’daki surlardan sonra Türkiye’nin en uzun sur duvarları olan Antakya Kalesi’nin surları MÖ 300 yıllarında Büyük iskender’in generallerinden Seleukos I. Nikator zamanında inşa edilmiştir.
Antakya Surlarının kültür varlığı olarak tescillenmesi ile birlikte, koruma altına alınan yapıda insan kaynaklı bu tahribat süreci yasal olarak engellenmiştir. Konumları nedeniyle kentle ilişkisi zayıf olan savunma amaçlı kale, kule sur gibi yapılardaki tahribatı durdurmak, yok olan, yok olmaya yüz tutan bu değerleri yeniden yaratma çalışmaları son dönemlerde ağırlıklı ele alınan restorasyon, çevre düzenleme proje ve uygulamaları ile hız kazanan konulardır. Antakya surları Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde İstanbul surlarındansonra en uzun sur duvarları olan savunma hatlarından biri olarak değerlendirilmektedir.Evliya Çelebi 44.000 adım uzunluğundaki duvarların büyük blok taşlarla örüldüğünü, çok sağlam ve sık mazgallı olduğunu, 70-80 adımda bir burç bulunduğunu yazmaktadır. Buna göre duvarların 30.000 metre uzunluğunda ve 360 burçla desteklenmiş olduğu değerlendirmesi yapılabilir. Şehir devletin savunması amaçlı inşaa edilen, bir savunma yapısı olan Antakya surları ve içindeki iç kale değişik dönemlerde yine savunma ve korunma amaçlı olarak değişmiş ve onarılarak sürekli kullanılmışlardır. İmparatorlukların çökmesi, parçalanması (Roma, Bizans, Osmanlı) ve yeni kurulan devletler ve buna paralel savunma sistemlerdeki değişimler bu yapıları ve yapı öğelerini işlevsizleştirmiştir. Değişik nedenlerle terkedilen, yıpranan, tahrip edilen ve işlevsizleşen Antakya surları uzun yıllar yapı inşaatı malzeme deposu, kaynağı olarak her dönemde kullanılmışlardır. Duvar, kule, ve mekanların dış cidarlarındaki kesme taşların yok olması, alan içinde bu nitelikte blok parçaların azlığı, bu amaçlar doğrultusunda bu yapı elamanlarının sökülerek başka yapıların yapımlarında kullanılmış olmalarının göstergesi olabilir.