HABER MERKEZİ
İnsanoğlu yaşamının birçok döneminde ölümden ve kötü olandan korunmak amacıyla adaklarda bulunmuştur.
Çünkü tarih boyunca ölüm; insanoğlunun gizemini çözemediği ve çözüm üretemediği bir kötü sonuç olmuştur.
Ölümden kurtulabilmek amacıyla tanrıya sığınmak, ona adaklarda bulunmak en çok uygulanan yöntemlerden biri olmuştur. Bu nedenle birçok mitolojik öyküde ölümlere çare bulmak için adakta bulunmakla ilgili konularla karşılaşabiliriz.
Aslında hastalıklara derman bulmak için adakta bulunmak geleneği günümüzde bile sürüp gitmektedir. Ağaçlara bez bağlayarak şifa istemekten tutun da evliya kabul edilen birinin kabrinde geceleyerek şifa uykusuna yatmaya kadar geniş yelpazede görülen ölüme çare bulmak için adakta bulunmak geleneği” hala birçok yöre de yaşamaya devam etmektedir. Ama ölüme çare olması için adakta bulunma geleneğinin günümüze gelebilmiş en eski uygulaması Antakya’da karşımıza çıkmaktadır.
MÖ 175-164 yılları arasında Antakya’ya hakim olan Selefkos Kralı Antiochus IV. Epiphanes döneminde şehir, o zamanki bir çok şehir gibi veba hastalığından kırılmaktadır. Veba’da insanlar karararak olduğu için, bu korkunç hastalığa Kara Ölum ismi de takılmıştır. Çok sayıda can alan veba salgın karşısında çaresiz kalan kral Antiochus IV. Epiphanes, Leios isimli bir kâhinin tavsiyesi uzerine Silpus Dağı üzerinde, şehre en hakim olan yerde bir heykelin yapılmasın karar verir. Heykel ne kadar büyük olursa, salgın o kadar çabuk yok olacaktır. Günümüze kadar gelebilmiş bu heykel, bugün Cehennem kayıkçısı yani Kharon adıyla bilinmektedir. Kharon Heykeli; St. Pierre Kilisesine 200 metre mesafede yaklaşık 4 metreye 3 metre boyutlarında kayalara oyulmuştur. Kabartma şeklindeki heykelde ana figür başı örtülü dev bir kadın portresiyken, hemen yanında (bakana göre solda) belli belirsiz kayığın içinde ayakta duran Kharon (Cehennem Kayıkçısı) betimlemesi bulunmaktadır. Ancak heykelin yapılması devam ederken, Leios’un kehaneti doğru çıkıp, veba salgını durunca heykel yarım bırakılmıştır. Anıtın üzerinde ölüm ile ilgili yazıtlarında olduğu ancak günümüze kadar ulaşılamadığından söz edilmektedir. Bir söylenceye göre bu yazıtta yaşamı kastederek “Bütün servetim ayaklarımın altında” diye yazdığı söylenmektedir. Kharon sanıldığı gibi tanrı değil, ölü ruhları Acheron (Asi) Irmağı’ndan geçirerek Hades’in krallığına, yani yer altı dünya sına götürmek ile görevli bir hizmetkardır. Ancak mitolojiye göre ölen insanlar bu ırmağı geçebilmek için Kharon’a bir bedel ödemek zorundadır. Bu nedenle antik dönemlerde ölülerin gözlerine ve ağızlarına obolos denilen paralar konulurdu. Parasız gomülen ruhların Hades’in yanına gidemeyeceği ve o ruhların nehrin kıyısında bekleyeceğine inanılırdı. Zalim bir kayıkçı olan Kharon, bedel ödemeyen ruhları kayığa almaz ve bu konuda asla taviz vermez. Ve bu ruhlar Yeraltı Tanrısı Hades’in yönetimine girmeden yüz yıl boyunca nehrin kıyısında beklemek ve acı çekmek zorunda kalırlardı.
Cehennem Kayıkçısı Kharon’un anlatımının, sanatın farklı türlerinde karşımıza çıktığı görülmektedir. Dante’nin ilahi Komedyası ile da Yunan mitolojisinin cennet, araf ve cehennem tasvirlerinin örtüştüğü görülmektedir. En ünlü Kharon betimlemesi ise Michelangelo’nun Sistine Şapeli altarına yaptığı “Son Yargı” eserindedir. Bu eserde Kharon; Dante’nin ilahi Komedya’sında bahset tigi gibi yaşlı, saçı sakalı birbirine karışmış ikna edilemez biri olarak değil, aksine daha kaslı ve başlıksız olarak tasvir edilmiştir. Antakya’da yer alan Kharon kabartmasında başlıkla tasvir edilen Kharon, Dante ve Michelangelo’nun eserlerinde başlıksız olarak tasvir edilmiştir.