Yayınlanışının 50. yılı anısına:
Yazanlar: Emily ve Arthur Rautman
Çeviren: Mehmet Tekin
Birçok yetişkinler, beş yaşındaki bir çocukla tanıştırıldıkları zaman sanki aç bir aslanla birlikte kalmaya zorlanmış gibi davranırlar. Birçok yetişkinin, bir çocukla konuşmaları gerektiğinde nasıl davranacaklarını bilemediklerini zaman zaman görmüşüzdür. Örneğin bazı yetişkinler küçük yeğeninizi (ya da çocuğunuzu) tanıttığınız zaman ona ne söyleyeceklerini bilemezler. Bazıları da bütün ilgi ve dikkatlerini çocuğa yöneltir, onunla haşır neşir olurlar. Ama o gittikten sonra çocuğunuzun bazı davranışlarının değiştiğini görür, müdahele etmek zorunda kalırsınız.
Çok defa lokanta veya benzeri bir yerde çocuğunuzla sessiz, sakin otururken yanından geçen bir yabancının çocuğunuzun başını şefkatle okşayıp çok güzel bukleleri, tatlı bakışlı kahverengi gözleri olduğunu belirterek ona övgü dolu sözler söylemiş, bu sırada etraftaki kişiler de ilgilerini çocuğa yöneltmişlerdir. O kişi çocuğu sevme faslını bitirince masanızdan uzaklaşır, ama sizin için sıkıntılı anlar ondan sonra başlar.
Bazı yetişkin dostlarınız ceplerinde bir sürü şeker bulundururlar, çocukla karşılaşınca bunları çocuğa verirler ve “Ye!”, derler, “annen -ya da baban- darılmaz, bir şey demez…” Bu tip kişiler, kendilerine şeker verilen çocukların atlar gibi hemen arkadaş oluvereceklerini düşünürler.
Neleri yapmalı, neleri yapmamalı:
Yetişkin bir kişi bir çocukla karşılaşınca nasıl davranmalıdır?
İlkönce, çocuğun bir oyuncak veya eşya değil de bir insan, bir birey olduğu hatırlamalıdır. Çocuk, güldürmek, eğlendirmek için gıdıklanmamalıdır. Gıdıklayarak eğlendirme eylemine bazan evde başvurulabilir. Ama bu davranış kalabalık yerlerde (sinema, lokanta, park vb.) hiç te hoş kaçmaz. Bunun diğer bir yönü de, çocuk böyle yerlerde coşup taşmaya bir kere başladı mı, ne zaman duracağını bilemez, anne baba uyarıncaya, hatta azarlayıncaya kadar devam eder.
İkinci olarak, anne baba çocuğun konuşmasını taklit etmeye çalışmamalıdır. Çocuğun istediği şey, kendisinin kelimeleri farklı ve komik söyleyişini anne ya da babasının taklit etmesi değil, büyükler gibi konuşabilmektir. Büyükler gibi konuşmayı öğrenmede çocuğun örnek alacağı kişiler ise anne ve babasıdır.
Üçüncü konu da şudur: Çocukla karşılaştığınızda onunla konuşurken yaşıtı gibi davranmaya, komikleşmeye çalışmayın, yapmacık tavır ve hareketlerden kaçının. Birçok yetişkinler çocukla karşılaştıklarında tavrını değiştirip onu eğlendirmeye çalışırlar. Buna gerek yoktur. En iyisi, ona söyleyeceğiniz bir şey varsa söyleyin; diyeceğiniz bir şey yoksa susun, daha iyi. Yeni şeyler yaratmaya, saçmalıklar yapmaya mecbur değilsiniz!.
Yanında çocuk bulunan bir yetişkinle karşılaştığınız zaman, muhtemelen önce yetişkinle konuşmanız gerekecektir. Ondan sonra da çocuğa dönüp, “Merhaba, nasılsın?” diye hatırını sorar, kendisiyle veya ilgilendiği şeylerle ilgili sorular sorabilirsiniz. Aynı anda hem yetişkin kişiye, hem de çocuğa laf yetiştirmeye çalışmayın. Ama çocuğa karşı tamamen ilgisiz de kalmayın. Bu hem nezakete uymaz, hem de mümkün olmaz. Çünkü siz öyle yapsanız bile çocuk mutlaka tavır ve davranışlarıyla sizin ilginizi çekmeye çalışacaktır.
***
Bazan çocukla daha önceden ahbaplığınız olabilir. Fakat onunla konuşmanızda ve ilişkilerinizde onun diğer bir yetişkinin sorumluluğu altında olduğunu hatırlamalısınız. Misafirliğe gelen ailenin çocuğuna “Burası benim evim, anneni, babanı dinleme, aldırış etme! Çekinmeden her istediğini yapabilirsin…” gibi sözler söylemeniz, çocuğun annesi, babası ve varsa ailenin diğer büyükleri arasında huzursuzluğa, anlaşmazlığa, tedirginliğe yol açar. Misafirlikte çocuk ev sahibine bir şeyi yapıp yapamayacağını sorduğunda, onun, “Acaba buna annen/baban ne der? Bence bunu önce ona sormalısın…” şeklinde cevap vermesi, çocuk ve aile yönünden doğacak sakıncaları önlemiş olur.
Çocukla konuşurken ona ilgilerini, yaptığı işleri sorun, ama ne derece başarılı olduğuna değinmeyin. O zaten farkında olmadan, anlamadan, yaptığı işlerden bahseder, kendiliğinden birçok şeyler anlatır. Siz bir büyükle konuşurken çocuk yanınızdaysa, her ne kadar sizi dinlemiyormuş gibi görünse de, herhangi bir şekilde onun adından bahsetmemeniz iyi olur. Çünkü adının geçmesi onun dikkatini çekecek, ama neler konuşulduğunu bilmediği için büyük merak içinde kalacaktır.
Çocuk herhangi bir şekilde düşüp bir yeri incindiğinde veya yaralandığında ona şefkatli davranılmalı, yakınlık gösterilmeli fakat aşırılığa kaçılmamalıdır. Bu gibi bir durumda “vah benim yavrum, nasıl düştün, dizin fena yaralanmış. Ayy, çok kötü. Nasıl düştün, anlat bakayım!…” demek yerine sakin bir tavırla “Dizin mi yaralandı? Pekâlâ, gel çaresine bakalım” benzeri bir ifadeyi tercih etmeniz daha iyi olur. Derdini deşecek şekilde üzerine gitmeniz ancak onun acısını arttırır, daha fazla acı hissetmesine yol açar.
Çocuklar varlıklarıyla kendi kendileri veya karşılaştıkları kimseler için eğlence, neşe, heyecan kaynağı olabildikleri gibi, dert ve üzüntü kaynağı da olabilirler.
Çocuklar, gerçekten de yetişkinler dünyasında yaşamayı öğrenmek isterler. Bir çocukla konuşulması gerektiği zaman bu gerçeği hatırlamak, tavır ve davranışlarıyla ona yardımcı olmaya çalışmak her yetişkinin boynunun borcudur.
1 O dönemde basınımızda bu konularla ilgili yazılara itibar edilmediği için, bir örnek olmak üzere hazırlanan bu çeviri ilk defa 12-13 Ocak 1973 tarihlerinde “Isparta “gazetesinde yayınlanmıştır. (MT)