Bebekler doğduğunda, kendini annenin uzantısı olarak görür. Sinir sistemi çevrede olan her şeye duyarlıdır. Anne-babanın duygularını, etraftaki sesleri, ışığı, kokuların keskinliğini algılamaları yüksektir. Aslında neyi nasıl yapacağımız milyonlarca yıldır DNA’larımızda vardır. Sadece müdahale edilemeden, acele ettirilmeden, kendi zamanımızda, içimizde olan bu bilme halini çıkarabilmek için desteği ve anlayışı çevremizden görmeye ihtiyacımız vardır.
Eğer acele ettirilirsek, kendi tempomuzun üstüne çıkma baskısı olursa yeme sorunları, tuvalet sorunları, uyku sorunları ortaya çıkabiliyor.
Örneğin; bebeğimi kucağımda tutarken aklımda onu uyutmam gerek diye bir düşünce varsa bu düşünceler benim sinir sistemimde endişe yaratıyor. Bu durum karşıya da yansıdığı için inatlaşmalar, kaygılar, öfkeler başlayabiliyor. Bazen bebeğimi uyutmak için; okuduğum kitaplardan öğrendiklerimi uygulama telaşına giriyor bazen de birilerinin bana söylediklerini yapmaya çalışıyorum. İşe yaramadıkça sinir sistemim de aktive olmaya devam ediyor ve bebeğimin ya da çocuğumun bana verdiği sinyalleri duymaz oluyorum.
Bazen bebeğimi hızlı sallarken, bazen tek başına bırakmayı denerken, bazen arabada tur attırırken buluyorum kendimi. Bunun sonucunda bebeğim benim hızlı sallamalarımla ya da yatakta ağlamanın verdiği stresle disosiye oluyor. Yani sistemi kendini kapatıyor. Ve ben onun uyumayı öğrendiğini düşünüyorum. Tıpkı onu tuvalete oturtursam onun tuvalete yapacağını öğreneceğini düşündüğüm gibi.
Aslında bebeğiniz size kendi hikayesini anlatmaya çalışıyor olabilir. Ona fısıldayan sesinizle” Bana ne çok şey anlatmak istiyorsun, evet buradayım ve seni dinliyorum.”
Acelem yok buradayım. Şu an bana belki doğum hikayeni anlatıyorsun, belki de bugün senin için neler olduğunu anlatıyorsun evet dinliyorum demeliyim. Aynalama yapmak diyoruz yani onun hissettiklerini, duygularını sözlerle ona söylemek diyebiliriz. Çoğu zaman uyku öncesi bu hikayeler ön plana çıkmaktadır. Anlaşıldığımda sinir sistemi rahatlıyor. Çocuğunuz anlaşılmadığımda kabus görüyor, korkuyor ya da kakasını tutabiliyor.
Ebeveyn olarak kendi sinir sistemimi yavaşlatıp, Televizyonu kapatıp, bilgisayarı kenara koyup, dikkatimi çocuğuma verdiğimde görmeye başlıyorum. Bebeğimi gözlemleyip o an bebeğimin kafasını ne tarafa nasıl hareket ettirdiğini, kollarını nasıl kaldırdığını, sesini nasıl çıkardığını izlemeye başlıyorum.
Anne olarak bunları tek başına yapmak zordur. Eşinizi, annenizi, ailenizde yaşayan kişilerin yanınızda durmasına izin vermek gerekir. Çünkü bizim de çocukluğumuzdan getirdiğimiz duygular açığa çıkacak onlarla baş ederken aileme ihtiyacım olacak. Eşinizin elinizi tutmasına izin vermek. Kendi hikayeniz gözyaşları getirdiğinde bundan korkmadan yola devam edecek ve bir andan ötekine geçerken iyileşmeye başlayacaksınız. Bebeğimin başını okşayacağım, küçük hareketlerle sallayacak, ninni söyleyeceğim, onu ne kadar sevdiğimi, o anın mucizesini tekrar hissedeceğim. Güvendesin kollarımda diyeceğim.
Küçükken sizi kim uyuturdu diye sorsak. Annem diye otomatik cevap verirsiniz. Bana bir anınızı anlatır mısınız? Hatırlayamazsınız. Şimdi neden tv başında uykuya dalmayı tercih ettiğimiz, neden uyumakla ilgili bu kadar sorunu olan bir toplum olduğumuz bu anıların olmayışında saklıdır.
Oysa siz kendi çocuğunuz için bu anıları yaratma gücüne sahipsiniz. Çocuğunuz kaç yaşında olursa olsun geç değildir. Yatağınıza geldiğinde onu sarıp sarmalayabilir. Korktuğunu söylediğinde korkacak bir şey yoku kanıtlamayı bırakıp hatta canavar avını bırakıp. Yanımda güvendesin diye fısıldayabilirsiniz kulağına. Hafif hareketlerle bedenine dokunurken İhtiyacın olduğunda her zaman buradayım diyebilirsiniz.
Bunları yaptıkça, çocuğum benim kucağımda güvenli bir şekilde uykuya dalacak,kendini iyi hissetmeyi tecrübe ettikçe kendi çocuklarına anlatacağı kendi anıları olacak .Annem bana ninni söylerdi, saçımı okşardı diyebilecek.