Savaşın asıl olarak kazanmak amacıyla yapılmadığını okumuştum.
Aksine savaşın sürekli devam etmesi istenirmiş.
Bu konu üzerine çok düşünmüştüm. Toplumdaki hiyerarşinin sürmesi ancak yoksulluk ve cehalet temeli üzerinde sağlanabileceğini uzmanlar yıllardır söylüyor.
Peki o zaman herhangi bir coğrafyada savaş başlatma çabası ne için yapılır?
Anladığım kadarıyla asıl hedef, toplumu açlığın eşiğinde tutmak için planlandığını söyleyebilirim.
Savaş, egemen güçler tarafından kendi vatandaşlarına karşı acımasızca yürütülür.
Bu savaşın amacı zafer kazanmak ta değildir.
Aksine toplumun düşünmeyen ve sorgulamayan hatta yoksulluğun nedenini bile merak etmeyen sinmiş yapısını sağlam tutmaktır.
Yani ruhsuz bedenler coğrafyasında var olan cehaletin sürmesi, biat kültürünün daha da kökleşmesi ve yoksulluğa razı kalarak, her şeye tamah eden, omurgasız bir toplum sürdürülmesi amaçlanmaktadır.
Omurgasız toplumlar hiçbir şeyi sorgulamaz….
Omurgasız toplumlar düşünme yeteneklerini daha çok fiziki ihtiyaçlarını ve kendi bencil duyguları için harekete geçirir.
Bu durumda toplum, sınıfsal açıdan daha da keskinleşerek, emek – sermaye çelişkisi arasındaki uçurumun artmasına ve kaosun büyümesine sebebiyet verir.
Aslında hepimizin bildiği gibi dünyada iki güç vardır.
İlki aklın gücüdür.
Akıl bilim üretir. Kişiyi, toplumu, ülkeleri geliştirir. İkincisi ise zorbalığın gücüdür.
Zorbalık akla düşmandır.
Bilime, kültüre, sanata, üretmeye, paylaşmaya, sevgiye, doğaya düşmandır.
Hayata dair A’dan Z’ye her şeye düşmandır.
Bilim, kültür ve Sanat dünyaya sürekli üretim ve fayda sağlarken, zorbalık diğeriyle sürekli çatışır.
Ve unutmayınız ki barbarlığın egemen olduğu yerde bilim ve bilim insanları sürgün durumuna düşer.
Bütün bu anlattıklarım size bir şeyler hatırlatıyor mu?