Türk sinemasının ünlü yönetmeni, yurtdışında kazandığı ödüllerle adını duyuran Hataylı, Defneli hemşerimiz Semir Aslanyürek ve yardımseverliği, sosyal faaliyetleri ile kentimizin sevilen doktoru Serdal Kanuncu, Defne ilçesinin ihtiyaç duyduğu konuları ve yapılması gerekenler hakkında gazetemize röportaj verdiler. İki güzel insandan çok önemli çarpıcı açıklamalar geldi…
HAZIRLAYAN METİN DİNGİL
Türk sinemasının ve çok sayıda uluslararası ödüller kazanan Hataylı yönetmen Semir Aslanyürek, ve ihtiyaç sahibi insanların yardımına her daim koşan Uzman Doktor Serdal Kanuncu, gazetemizin konuğu oldu.
Semir Aslanyürek ve Dr. Serdal Kanuncu’ya Hatay’ın şirin ve yeni ilçesi Defne ilçesinin en çok ihtiyaç duyduğu konuları ve yapılması gerekenleri hakkında görüşlerini sorduk..
Röportajımıza önce Film Yönetmeni Semir Aslanyürek’e ile başlıyoruz;
Sayın Aslanyürek, “Defne’yi sanatsal anlamda nasıl buluyorsunuz, varsa hissettiğiniz eksiklikler nelerdir?”
-Doğrusunu söylemek gerekirse bu soruya nasıl cevap vereceğimi bilemiyorum. Defne’de sanat mı yapılıyor? Eğer birkaç arkadaşımızın öykü, hikâye denemelerini veya Harbiye’de taş yontular yapan birkaç arkadaşımızı istisna edersek Defne’de sanat namına bir şeyler yapıldığını hiç işitmedim. Kim bilir belki yapılıyor da. Yıllardır Defne’den uzak olduğum için haberim olmuyor. Şimdi kendi kendime soruyorum, hatta bu meseleyi araştırmaya karar verdim. Acaba Defne’de sanat yapılıyor mu gerçekten? Benim bildiğim Defne’de bir sinema salonu yok, bir sahne yok. Defne’nin bilinen ressamları yok, profesyonel müzisyenleri yok, yok, yok… Daha kötüsü, biraz ağır olacak ama Defne sakinlerinin sanata ihtiyaçları yok! Sadece Defne değil, Türkiye vatandaşlarının sanata ihtiyaçları yok!
Çözüm önerileriniz varsa alabilir miyiz?
-Çözüm önerilerim var elbette. Fakat önerilerimin dikkate alınacağını hiç zannetmem. Çünkü ha deyince yapılabilecek öneriler değil. Bu bir süreç anlayacağınız. Öncelikle aileden başlamalı ve her aile çocuğunu o yönde terbiye etmeli. Millî Eğitim Bakanlığı ilk ve orta öğretime matematik, fizik, edebiyat hiç olmazsa din dersleri vs. kadar sanat müfredatını eğitime sokmalı. “Sanatı olmayan bir toplumun şah damarlarından biri kesilmiştir” der Atamız. Kaldı ki biraz ileriyi düşünürsek bugün mevcut olan birçok mesleğin yakında tedavülden kalkacağını anlayabiliriz. Henüz SSCB’de öğrencilik yıllarımda bile yazmıştım. O zaman “Antik Çağda Sansür ve Modern Köleci Toplumda Sanat” diye bir doktora tezi hazırlığına başlamıştım. Ne yazık ki bu tezi savunamadığım için bundan bir hafta önce baskıdan çıkan “Film Yönetimi Atölyesi” adlı kitabımın giriş bölümünde bu tezimden şöyle söz etmiştim.
“Yakın bir gelecekte insanların iş gücüne pek ihtiyaç duyulmayacağını, bugün insan tarafından yapılan işlerin hepsinin değilse pek çoğunun “modern köleler” yani yüksek teknoloji, bilgisayarlar, robotlar vs. tarafından yapılacağını böylece insanların büyük çoğunluğunun işsiz kalacağını savunan görüşlere yürekten katılıyordum. Öyle ki, bu iddiayı ilk ortaya atan benmişim gibi, ilerde tüm insanlığın sorunu olacak bu varsayımı çok özümsemiştim.
Bu varsayıma göre yeryüzünde en gereksiz varlık insan olacaktı. Yani doğada yaşayan tüm canlılar lazımdı ve onlar mutlakta korunacaktı, sadece insan gereksizdi veya gereğinden çok fazlaydı. Tezimin “ABD Nuh Gemisini Dolduruyor” başlığını taşıyan bölümünde özellikle Thomas Robert Malthus’un ‘Nüfus Teorisi’ne göndermeler yapmıştım. O zamanlar ABD bir sürü ülkenin bilim insanına, sanatçı vs. gibi işe yarar insanlarına vatandaşlık veriyor ve ABD’de toplamaya çalışıyordu. ABD’nin bu hamlesi bana göre “Nuh Gemisini” her cinsten ama nitelikli numunelerle doldurmaktı. Gerisi için bir tek yol kalıyordu. O da tufan! Nasıl ki, köleci toplumda, köleler üreyip belli bir sınırı aştıkları zaman köle sahipleri, ihtiyar veya pek işe yaramayanların kaldığı barınaklarda kasıtlı fakat kaza süsü verilmiş yangınlar çıkararak onları beslemenin masrafından kurtuluyorlarsa öyle…”
… Diyelim ki teknoloji artık insanın yapacağı her işi yapabilecek düzeye gelmiş, bilim kurgu filmlerinde gördüğümüz gibi, robotlar insan gibi düşünebilir, kendini tamir edebilir, kendi programını ve yapacağı işi kendi kendine tasarlayabilir olsun. Böyle bir durumda insanın iş gücüne ihtiyaç duyulsa bile, yeryüzünde çalışan sayısı asgari düzeye inecektir. Yani insanların ezici çoğunluğu işsiz kalacaktır.
Eskiden ucuz iş gücü için, mal satmak için, sömürmek için fazla nüfusa ihtiyaç varsa, şimdi robotların devreye girdiği bu zamanımızda, yeryüzünün en gereksiz varlığı insan olacaktır. Böylece emperyal zihniyet işe yaramayan insan fazlalığını yok etmek için düğmeye basmakta tereddüt etmeyecektir.
Diğer yandan; robotların devreye girmesiyle “işsiz” kalan kitleler adil bir paylaşımla iş gününü iki, üç saate veya haftada iki üç güne indirerek yeni bir düzen sağlanabilir. Yoksul insanlar yoksulluktan kurtarılabilir ve iyi bir eğitimle nüfus artışı frenlenebilir. İnsan robotun kölesi değil de robot insanın kölesi olduğu zaman, insan kendisi için her şeyi yapan bir köleye sahip olduğu için “efendi” veya “çocuk” olacaktır. Fakat daha önce çalışmanın insan yaşamının vazgeçilmez bir parçası olduğunu söylemiştik. İnsanlar çalışmazsa çıldırırlar, dünyada büyük bir kaos yaşanır, insan nesli yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelir. İşte o zaman sanat devreye girer ve dünya kocaman bir oyun atölyesine dönüşür. İnsanlar felsefe, bilim, sanat ve sportif oyunlarla uğraşarak yaşamlarını sürdürür ve mutlu olurlar. Böylece felsefe, bilim ve sanat yaşamı değiştirip dönüştürmenin önemli bir koşulu olarak tüm insanlığın hizmetine girmiş olur.
Din, dil, ırk, kültür vs. ayrımının yapılmadığı, “herkesten yeteneğine göre ve herkese gereksinimi kadar” ilkesinin uygulandığı, insanların üstünde hiçbir “Sezar’ın” iktidarının olmadığı, hakikat mabedinin inşa edildiği ve tüm insanlığın sadece hakikate secde ettiği bir zamanda sanat insanlığın kurtuluşu olacaktır. Çünkü sanat dogmalara dayanmayan bir yaşam biçimi ve bilgi edinme yöntemidir. Çünkü sanat ve bilim aynı bünyenin bileşenleridir. Çünkü sanat bireysel hafızayla bireysel bilincin olduğu kadar toplumsal hafızayla toplumsal bilincin korunup gelecek kuşaklara taşınmasının en etkili ve en önemli aracıdır…
Bugün dünyada olup biteni anlayan (TV ve gazetelerin verdiği haberler değil) ve yarını birazcık tasavvur edebilen aklı başında biri, insanlığın şu ana kadar bildiği, çalıştığı, geçindiği, erbabı olduğu mesleklerin ezici çoğunluğunun yakında tedavülden kalkacağını tahmin edebilir! Eski mesleklerden çok azının geleceğe taşınacağı, fakat insan var olduğu müddetçe sanatların ve insanları en çok etkileyen sinema sanatının da var olacağı bir gerçektir…
Bunun için günümüzün insanı sanata önem vermelidir. Ama burada TV’lerde sergilenen ve sanatla alakası olmayan ve de çoğu fesat propagandası olan TV dizilerine veya “sosyal medya” dedikleri çağımızın en büyük musibetinde sergilenen saçmalıklarla bilgi kirliliğinden değil, gerçek sanattan söz ediyorum. Bugün gençlerimizin çoğu işsizlikten uyuşturucu batağına saplanmış durumdalar. Gerçek sanat onların kurtuluşu olabilir…
Defneli gençlerimize tavsiyeleriniz nelerdir?
-Defneli gençlerimize cep telefonlarındaki “Sosyal Medya” bilgi kirliliğine saplanmak yerine kitap okumayı ve özellikle klasik edebiyatı tercih etmelerini öneririm. “Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz” diye bir deyim vardır. Gençlerimiz tarihlerini araştırıp öğrenmeli ve kendilerini iyi bir geleceğe “eşitliğe, kardeşliğe ve özgürlüğe” taşıyacak yolu saptayıp o yönde ilerlemelidir. Ayrıca gençlerimize sık sık bir araya gelip toplantılar yapmayı ve bugünün musibetlerini nasıl aşacaklarını tartışmayı ve sanatların her alanında örgütlenmeler yapmayı öneririm.
Defne’de yeni bir projeniz, çalışmanız var mı?
-Defne’de yeni projem var elbet! Proje değil projeler hem de… Kısmetse bu yılın sonunda Marmara Üniversitesinden emekliliğimi isteyeceğim. Tamamı tamamına otuz üç yılımı gençlerimize elimden geldiğince sinema eğitimi vermeye çalıştım. Şimdi film projelerimin yanı sıra uzun yıllardan beri tasarladığım en büyük projemi gerçekleştirmek için ilk adımı atmaya hazırlanıyorum. Nasıl yaparım bilmem ama Antakya Film Akademisiyle Antakya Felsefe Okulunu hayata geçirmeyi kafaya koydum! Bunun yanı sıra Mahmut Nedim Turhaner’in “Dünyanın en büyük labirenti olarak nitelendirdiği Harbiye’deki “Büyük Mağara”nın turizme açılması için çalışmalar yapacağım. Eğer Antakya Film Akademisiyle Antakya Felsefe okulunu hayata geçirebilirsem Antakya gençliği fırtına gibi esecektir. Antakya Film Akademisine mensup olabilmek için gençlerin önce iki yıl sürecek Antakya Felsefe Okulunu bitirmiş olmaları gerekecektir.
***
Röportajımızın bir diğer konuğu, hekimliği yanısıra yardımseverliği ile öne çıkan Dr. Serdal Kanuncu ile aynı soruları sorarak devam ediyoruz;
Sayın Dr. Serdal Kanuncu, Defne’yi sanatsal anlamda nasıl buluyorsunuz, varsa hissettiğiniz eksiklikler nelerdir?”
-Pandemi ile yavaşlayan hatta durma noktasına gelen sanatsal etkinlikler, son zamanlarda canlandı. Elbette niteliksel anlamında tartışmaya açık olsa da birçok konser, söyleşi veya tiyatro görebiliyoruz. Görebilip duyabilsek te en önemli sorun, bilet ücretlerinin yoksul ve orta kesimin bu etkinliklere ulaşamayacak fiyatlarda olması. Başka ve ciddi bir sorunumuz ise defnede kapalı bir konser/gösteri alanı olmayışı, umarım en kısada bu soruna çözüm bulunur. Belki de defnemize güzel bir konservatuvar açılır ileride, kim bilir…
Çözüm önerileriniz varsa alabilir miyiz?
-Çözüm hususunda bakanlıklar, belediyeler ve STK’lara iş düşüyor. Elbette halktan da sanatsal ihtiyaçlarla ilgili bir talep gelmeli ki yetkililer harekete geçsin.
Defneli gençlerimize tavsiyeleriniz nelerdir?
-Gençlerimize öncelikli tavsiyem hangi mesleği seçerlerse seçsinler, sanata uzak olmasınlar çünkü sanat kişiyi olgunlaştırır ve kişinin mesleğini daha iyi icra etmesini sağlar, gençlerin bu kararlarını elbette öncelikle ebeveynleri belirler bunu da belirtmek lazım. Kitap okuma oranının çok çok düştüğünü görmek beni üzüyor.
Defne’de yeni bir projeniz, çalışmanız var mı?
-Bir okulun kütüphanesini yenileme ve yoksul öğrencilerimize bilgisayar temin etme çalışmam var, eğitime desteğimizi esirgememeliyiz. Özellikle yoksulluk üzerine yapmakta olduğum sosyal çalışmalarım yoğun bir şekilde devam ediyor. Bu kıymetli sorular ve değerli röportajınız için çok teşekkürler.