Merhamet ‘gönlün zekası’ diyor Goethe. Başka bir tanım ;tüm feryatları duyabilmektir diyor..
Acımak ile Merhamet karıştırılıyor. Acımak bir lütuf iken merhamet bir kaderdaşlık anlamı taşır.
Merhametsizlik daha çok kendini kadına, hayvana, bitkilere davranışlarda gösterir. Her canlı zulüm çekmeden yaşamayı hakeder. Bu en doğal hakkıdır.
Merhametli insanlar yoğun empati gösterebilir.Empati, karşıdakinin acısıyla hemhal olabilmek, onu anlayabilmektir aslında. İnsan, doğuştan merhamete ve empatiye programlı bir canlı. Merhamet bizim kodlarımıza işlemiş bir duygu. Ağlayan bir çocuk olduğunda, bir kuşun kanadı koptuğunda, bir çocuk yere düştüğünde ona yardım etmeye çalışırız. İnsanda ayna nöronlar gelişmiştir, karşıdakinin duygusunu hissedebilir o yüzden duygulara hakim bir canlıyız. Çocuklarımıza münazara ile, tiyatro, drama ile, ahlaki ikilemleri anlatarak bir canlıya zarar vermemeyi öğretmek gerekir.
Son yıllarda dünyada ‘Altta kalanın canı çıksın.’, ‘Büyük balık küçük balığı yutar.’ , ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.’ Gibi sözlerin yüksek sesle söylendiği daha zalim bir hayata doğru gidiyoruz maalesef. O yüzden bu yozlaşmaya son vermek için ‘Ben ne hissediyorum?’ , ‘Karşı taraf ne hissediyor? Ve’ Ne yapabilirim bu konuda?’ sorularını sormak gerekir.
Eğer artık kadına yönelik şiddet, mültecileri dışlama, çocuk gelinlik, çevreye zarar verme görmek istemiyorsak eğitim sistemimize ve aile ilişkilerimize mutlaka bu değerleri nitelikli şekilde sokmalıyız.
Değerli Kemal Sayar hocamızından alıntılar vardır.